20 Aralık 2021 Pazartesi

KORKU-LUK

KORKU - LUK

Geçtiğimiz günlerde İstanbul Esenyurt’da 4 çocuğun yaşamını yitirdiği yangınla ilgili olarak yapılan haberde; pencerelerdeki demirliklerin çocukların yangından kaçışını engellemesi durumuna değinilerek, hırsızlık amaçlı takılan demirliklerin getirdiği bir tehlikeye dikkat çekilmişti. Bundan önce de balkon demirliklerinin kopması nedeniyle zemine düşenler ve raylı kapıların yerinden çıkıp devrilmesi sonucu kazalarla ilgili haberler yapıldığı hatırlardadır.

Emekli olmadan önce yirmi yıl ferforje imalatı yapan bir şirket çalıştırırken  korkulukların korku-luk olmaması için hem müşterileri bilgilendirmek hem de çalışanları eğitmek için epeyce çaba sarf etmiştim. Yirmi yıl boyunca iş yaptığımız bölgelerde gördüğüm yanlış uygulamalarla ilgili bir resim albümü oluşturma fırsatım olmadı ama, işlerin yarıdan fazlasının hatalı olduğu hatırlıyorum. Örnekler mi:

-       Üstü sivri mızraklı kısa boylu demirlikler

-       Pencere ahşapları üzerine vidalanmış korkuluklar

-       Kiloyla yapılan işlerde maliyeti artırmak için gereksiz kalınlıkta demir kullanımı

-       Duvara dübelle sabitlenen balkon demirlikleri

-       Bahçe duvarının sokak tarafına takılan raylı kapılar

-       Stop takılmayan ve kılavuz kulesi uygunsuz raylı kapılar

-       Aşırı büyük/küçük parmaklık ara ölçüleri

-       Birleşimlerde eksik kaynak

-       Uygun olmayan malzeme kullanımı vs.

Korkuluk işleri hali hazırda resmi makamlar tarafından denetlenmediği için, demirlik kaynaklı kazaların engellenmesi ancak iyi bir şirket/usta bulmakla mümkün görünmekle birlikte yaptırılacak işle ilgili bir ön araştırma yapmak ve teslim almadan önce kontrol etmek uygun olur. Yapılarda kullanılan korkuluk çeşitlerinin her biri için imalat ve montaj standartlarını burada özetlemek çok zor olacağından, bu konuda deneyimi olmayanlar için basit bazı güvenlik notlarını ön araştırma yapacaklara ışık tutması açısından aşağıda veriyorum.

-       Bir demirlik ancak montaj yapıldığı yer kadar sağlamdır. Yani bir vidayla ahşaba bağlamak  veya kuvvet uygulama yönünde delikli tuğlaya bir demir çakarak kaynakla bağlamak güvenli olmaz. Montajlar mutlaka sağlam bir yere ve kimyasal dübel, kuvvet yönüne dik ankraj v.b. kullanılarak yapılmalıdır.

-       Demirliklerin kaynak birleştirilen yerleri zayıf noktalarıdır. Demirlik imalatı kaynakları kadar sağlamdır. Demirler kaynatılırken bir noktadan (punto) kaynak yapmak yerine birleşimler tam kaynatılmalı ve çapakları taşlanarak alınmalıdır.

-       Demirlikler korozyona karşı uygun bir astar/boya ile boyanmalı, denize yakın bölgelerde demirlikler çinko kaplandıktan (sıcak daldırma galvanizleme) sonra boyanmalıdır.

-       Bahçe korkuluk yüksekliği eğer üstte sivri uç/mızrak kullanılacaksa en az 170 cm olmalıdır.

-       Demir kalınlıkları istenilen koruma seviyesine göre elle büküp aralama olasılığına karşı seçilmeli. Genel uygulama 12, 14 veya 16 mm kare dolu demirdir. Yuvarlak demir kullanılacaksa bir yüksek kalınlık seçilir. Parmaklıklar elle açılmayacak şekilde yatay kayıtlarla birbirine kaynatılacaksa bu kayıtların merdiven görevi görüp üstten atlamaya olanak vereceği düşünülerek kayıt seviyeleri belirlenmelidir.

-       Parmaklık araları 10-12 cm arası olmalıdır.

-       Parmaklıklar tehlikeli şekilde sallanmayacak/sökülemeyecek şekilde belli aralıklarla beton/demir babalara bağlanmalıdır.

-       Binaların ve beton zeminlerin toprak üzerinde bir sal gibi yüzdüklerini ve yaz-kış toprak nem durumuna göre dikeyde açılarının değiştiğini (pisa kulesi örneği) dikkate alarak bahçe kapısı gibi hareketli kanatların montajında kapının altında tek parça sağlam beton zemin olduğuna veya üstten uygun bir demir taçla birleştirildiğine dikkat etmelidir.

-       Pencere korkuluklarının içeri girişi önlediği kadar dışarı çıkışı da engelleyeceği düşünülerek, evin planına göre kritik yangın çıkışı noktaları belirlenip; o bölgede varsa balkon kapısı , yoksa  pencereye içeriden kilitle açılır bir kanat takılmalı ve anahtarı dışarıdan alınamayacak şekilde ev içinde kilide yakın sabit bir yerde el altında bulundurulmalıdır. Ev halkının bu anahtarın yerini gece uykudan aniden kalktığında bile bulup kanadı açması için tatbikat yapmak hayat kurtarabilir.

-       Balkon korkuluk montajında duvara bağlanan kenarların ankrajları gerekiyorsa duvar içine kadar uzatılıp içeriden bir “T” ile sabitlenerek yerinden çıkması önlenmelidir.

-       Raylı kapılarda, haraketli kapı mutlaka 40-80 cm arası dörtlü kılavuz baba içinde ve iki taraftan makaralar arasında gidip gelmelidir. Kapının her iki yöne hareketi  stoplarla sınırlandırılarak yerinden çıkması engellenmelidir.

-       Bina dışında yol veya kaldırıma takılan raylı kapı kanunsuz işgaldir ve açarken görülemeyen birine verilen zarardan sahibini sorumlu yapar.

-       Balkon korkuluk yüksekliği 100 cm, merdiven korkuluk yüksekliği en az 90 cm’dir.

-       Merdiven basamaklarının 150 cm’den geniş olduğu durumlarda duvar kenarına küpeşte (tutamak) takılması yaşlı ve çocuklar için yararlıdır.

 Korkuluk kaynaklı kazaların azalması biraz da kanuni yaptırımların artması, insanların haklarını aramaları ve sorumluların mutlaka bulunarak cezalandırılması ile mümkün olacağından demirlik işi yaptırırken basit de olsa yazılı bir sözleşme yapılması çok yararlı olacaktır.

20 Aralık 2021

3 Aralık 2021 Cuma

BEŞİNCİ BOYUTTA BİR AŞK

BEŞİNCİ BOYUTTA BİR AŞK

 Foça’da bir akşamüstü.

 Sertleşen kuzeybatı rüzgarının getirdiği dalgalar Değirmen Burnu Feneri’ni işgal edecekmişcesine birbiri ardından kayalıklara doğru yükselirken; oturmuş belirsizleşen ufuk çizgisine bakıp hayatı güzelliği duygularda gizli olmalı diye düşündüm. Bazen varlığından bile haberimin olmadığı duygular renk katıyordu hayata. Ancak; mutlu eden, acı veren duyguların da zaman içinde silikleştiğini hatta silindiğini görmüştüm. Yine de o an hissettiklerim sanki bunlardan farklıydı. Yaşama güdüsü kadar kalıcı ve bir o kadar güçlü..

Kenarında doğduğum bu denizlere geri dönmek için çok yol kat etmiştim. Yolda umduklarımla bulduklarımı barıştırmak için döğüşmüş, uslanmamış; akıllanmayı da becerememiştim. Bazen vazgeçerek bazen de vazgeçmeden yürümüştüm kıyıya kadar.

Deniz kokusunu bir yudum şarap gibi içime çektim. Bakışlarım ufka odaklanırken geçmişin ağırlığını hissedebiliyordum. Çok şey görmenin, yaşamanın, bilmenin ve  bilemediklerimi aramanın ağırlığı ve huzuru vardı içimde. Bu sakinliğin altında yüreğimin çocuksu bir tutkuyu heyecanla damarlarıma taşımasına şaşırmadım. Varlığımda taşıdığım, tanımsız beşinci boyutta adı konmamış bir aşktan başka bir şey değildi. Tıpkı Carl Sigman’ın “where do I begin” şarkısında, “aşk bir günün saatleriyle ölçülebilir mi” demesi gibi. Yanında ömrümü harcamak istediğime emin olduğum bir aşk.

Şimdi elimi uzatıp ona dokunabileceğim kadar yakınında olduğunu düşünüp mutlu oldum. Duyularımın onu algılamasına gerek olmadığı kadar içimde hissedebiliyordum bu tutkuyu. Sanki yüreğimin içinde onun için atan ayrı bir kalbin kışkırtmasıyla,  gerçeklikten uzaklaşıp, beşinci boyutta paralel bir evrene geçmişcesine yaşayamadıklarımı yaşamak için hazırdım. Anı yaşama telaşının olmadığı bir  sonsuzlukta; mutluluk ve mutsuzlukları duyumsamanın nasıl bir şey olabileceğine aldırmadığım bir teslimiyet içinde göremediğim kadar uzaklara bakarak bekledim.

Yağmur yüklü bulutlardan kopup gelen damlalar, gökyüzünün rengini denize  karıştırmaya başlarken, kayalarda çırpınan suların çağrısı ile haraketsizliğimden sıyrılıp tekrar anı kucaklayan güne tutundum. Saatime baktım. Bir çuval zamanı nasıl da bir çırpıda harcamıştım. Sertleşen rüzgara yaslanıp kalktım ve rüzgarın etrafa saçtığı duygularımı toplayıp,  geçen yıllara acımadan geleceğe doğru yürüdüm.

4 Aralık 2021

27 Kasım 2021 Cumartesi

GERÇEKLER VE MUTLULUK

GERÇEKLER VE MUTLULUK

Hayatımın bir döneminde mutlu yaşamak için gerçekleri görmenin çok önemli olduğunu düşünürdüm. Geçen yıllar bana gerçeklerin ve mutluluğun zaman boyutunda ne kadar değişken olduğunu gösterdikçe, zekamızı ve aklımızı kullanarak kurguladığımız gerçekle, yaşadığımız mutluluğu çok da ilişkilendirmek gerekmediğini fark ettim. Belki mutlak gerçeğe ulaşmada yaşanan zorluk ve gerçeğin zaman içinde yeni verilerle zihnimizde farklılaşması; belki de mutluluğun anlık olup sürdürülebilirliğinin garantisi olmaması buna neden oldu.

Yaşamda yol haritamızı en basit deyişle mutlu olma ve hatalardan kaçınma esasına göre belirlediğimizi düşününce yaptığımız seçimleri, elimizdeki verilerle kurguladığımız gerçeklere dayandırmamız çok normal. Gerçeği görmekle o anda doğru seçimi yapmak; bir başka deyişle sorunları çözmek arasında doğru ilişki vardır. Çünkü sorunların çözümü için sorunun kaynağını doğru tespit etmek gerekir. Gerçeğin zaman boyutunda değişebildiğini yarım asırı geçen yaşamımda gözlemlemekle  birlikte, karar vermek veya sorunları çözmek için  gerçeğe ulaşmanın pişmanlıkları azalttığını öğrendim. Dolayısıyla duyduğumuz, gördüğümüz veya inandıklarımızda gerçek payını araştırarak bilimsel verilere dayandırmaya çalışmaktan vazgeçmemek gerekli. Burada sorun gerçeğe ulaşmadaki zorluktur. Elimizdeki verilerle kurguladığımız gerçek ne kadar gerçektir? Karmaşık yaşam döngüsü, süper iletişim araçlarıyla beynimizi veri bombardımanına tabi  tutarken kaçımız o çöplükten her zaman işe yarar bir gerçek çıkarabiliyor ki? Gördüğümüze bile inanmak için başka bir kaynaktan doğrulama ihtiyacı duyduğumuz bir dönemde gerçeğe ulaşmak artık hiç de kolay değil.

Ancak gerçekle mutluluk arasında doğru orantı olduğunu söyleyemiyorum. Yani anı mutlu yaşamak için gerçeğe ulaşmak şart değil. Geleceğin getireceği belirsizlikler ve sürprizlerle dolu yaşamda, inandığınız gerçek mutluluğunuzu körüklüyorsa anın tadını çıkarın.

27 Kasım 2021

7 Temmuz 2021 Çarşamba

SEVMEYİ UNUTMAMAK LAZIM

SEVMEYİ UNUTMAMAK LAZIM

 Pandeminin ve ekonomik zorlukların vurduğu bir dönemde sevmeyi unuttuğumuzu düşünmeye başladım. Çocukluğumun geçtiği İzmir’de hayat bana sevmeyi öğretti.  Ne severdim yasemin kokan sokakları, neredeyse her günümüzü paylaştığımız komşularımızı, sokağımızın hayvanlarını, kordonda palmiyelerin altında yürümeyi, Bahri Baba parkında oynayıp varyantında ağaçların altında gezinmeyi ve Şato’dan İzmir manzarasını seyretmeyi….Kimseden korkmadan özgürce severek yaşadım çocukluğumu.  

 Büyüyünce korku, nefret ve hainlikle tanıştım ama sevmekten hiç vazgeçmedim. Bazen bundan zarar gördüm ama hayat bana iyi davrandı ve çoğu zaman zararımı  telafi etmem için bana bir şans verdi.

 İzmir’e dönerek bir ömürlük hayalimi gerçekleştirdikten sonra şimdi sevmenin tadını çıkarmaya çalışıyorum. Çocukluğumun İzmir’i her ne kadar değiştiyse de; İzmir hala  dünya üzerinde sevginin romantizmini en güzel yaşayabileceğim yer. Burada bir banka oturup, denizle, güneşle dost olabilirsin. Selam verdiğin insanlar gülümseyerek hatırını sorarlar.  Satıcılarla kısa sürede ahbaplık kurar, komşularla arkadaş olursun.  Gerçekler umutsuzluk, hayaller beklenti yaratmadan özgürce hayal kurabilirsin.

 Kötüyü ve kötülüğü sevmek gerekmez;  mücadele etmelidir ama yaşam zorluklarının beslediği nefret ve öfkeyi yenmek, yüreğimizi canlı, günümüzü aydın tutmak için sevmeyi unutmamak lazım.

 7 Temmuz 2021

6 Temmuz 2021 Salı

BİR ÇİFTLİK EVİ KURMAK

BİR ÇİFTLİK EVİ KURMAK

 Pandemi şartları insanları şehirlerden kırsala yönlendirmeye başlayınca kendi arazisi içinde bir çiftlik evinde yaşamak herkesin hayallerini süslemeye başladı. 2014’de Foça’da bir tarla alıp içine bir ev kurma planları yapmaya başladığımızda biz de benzer hayallerle yola çıkmıştık. Ancak o günlerde böyle bir çiftlik evinde yaşamın gereksinimlerini öngöremediğimizden, planlamada  sadece yaşayacağımız eve odaklanmıştık. Toprağı taşlı sayılabilecek arazimizi aldığımızda; içinde birkaç zeytin ağacı, bir miktar zeytin fidanı ile birkaç ahlat ağacından başka bir şey olmadığı için de  tarımla ilgili bir çalışma yapmaya gerek görmemiş ve evin inşaatına konsantre olmuştuk.  Limitli kaynaklarla Ankara’dan gelip giderek inşaatı yürütmenin zorluğunu da hesaba katınca bu biraz da işimize gelmişti.

 Her ne kadar çevre demirliklerini, su deposunu, malzeme deposu ve şantiye konteyneri gibi bazı detayları önden halletsek de bugün geri dönüp baktığımda yaptığımızı “gecekondu kurma” yaklaşımı olarak nitelendirebilirim. Yani alt yapısı ve çevre planı olmadan bir çiftlik evi kurmak.

 Ne yazık ki, bir master plan hazırlamadan, kervan yolda düzülür diyerek çiftlik evi inşa etmeye başlamak işleri kolaylaştırmadı. Bugün arazimizde yaşadığımız ev dışında, misafir evi olarak kullanılan 42 m2 bir konteyner ev, 20 m2 atölye, 10 m2 kalorifer kazan dairesi-yakıt deposu, 90 m2 garaj ve tarım aletleri için yarı kapalı bir sundurma, 30 m2 su tankı, 30 m2 malzeme deposu daha bulunduğunu, ayrıca 300 m2 sebze bahçesi ile 400 m2 bağ kurduğumuzu, çiftlik içinde yaklaşık 80 metre araç yolu ile 30 metre kanalizasyon, 90 metre yer altı kablosu hattı ve 8 aydınlatma direği olduğunu dikkate alırsak; bir çiftlik evi hayali kurarken, orada arzulanan yaşamın altyapısının ne kadar önemli olduğu anlaşılır. Ayrıca sonradan yapılacak eklemeler için  mevcut duruma uyma zorunda kalıyorsunuz. Bu arada arazinin yağmur drenaj sistemi, tarımsal ürün işleme alanı ile kiler-mahzen ve çamur odası için de hala çözüm arıyoruz.

 Bizim kullandığımız şekliyle bir çiftlik evi yerleşiminde gerekebilecek ana ve alt yapıları sıralayacak olursam:

-       Çevre demirliği, ana giriş kapısı

-       Yaşam mahalli olarak kullanılacak ev ve araba garajı

-       Evin çiftlik çalışmasından sonra girişte yıkanma/üst değişme için bir çamur odası ile kiler/mahzen bölümü

-       Bakıcı, işçi/misafir için ayrı yaşam yeri

-       Isıtma sistemi ve yakıt deposu bölümü

-       Su deposu, hidrafor, şebeke bağlantıları

-       Her türlü bakım, tamirat ve imalatlar için atölye ve malzemelik

-       Elektrik dağıtım ve kontrol bölümü (alternatif enerji kurulumu dahil)

-       Çevre aydınlatma sistemi ve nakil hatları ile alarm/güvenlik sistemi

-       Traktör ve bağlantı aparatları ile her türlü tarımsal makine ve alet için yer

-       Gübre, tarımsal ilaç için depo ve tarımsal ürün işleme(konserve hazırlama-ürün kurutma, dondurucular vs) için bir bölüm

-       Şömine-kuzine-ateş çukuru için odunluk

-       Çiftlik hayvanları için barınak (köpek kulübesi, kümes vs)

-       Yangın söndürme sistemi

-       Ardiye olarak kullanılacak bir bölme

-       Çiftlik hayvanlarına ve kuşlara karşı korumalı tarımsal faaliyetlerde kullanılacak arazi bölümleri ve sulama sistemi

-       Araç ve yaya yolları

 Çiftlik yaşamı için yukarıda belirttiğim ihtiyaçları karşılayacak bir master plan yaparken ev ve diğer gereksinimleri karşılayacak müştemilat için, su-elektrik-güneş gereksinimini, rüzgar ve yağmuru dikkate alarak yerleşimi şekillendirmek çok önemli. İnşaatları yağmur suyu akış yollarını engellemeden yapmak, bina yönlerini rüzgar, güneş ve manzaraya göre yönlendirmek gibi detaylara baştan karar vermek gerekli.  Ev ve garajın konumunu belirledikten sonra; diğer müştemilatı, ağaçlar arasına kamufle edilen, hangar şeklinde bir yapı içine toplamak; hem maliyet hem de kullanım açısından akıllıca bir yaklaşım olurdu. Çiftlikte çok yönlü kullanıma uygun, gelen, üretilen, depolanan malzemelere ayrılan alanları değiştirebilir, elektrik-suyu olan güneş ve yağmurdan korunmalı, havalandırmalı, içine araçla girilebilen geniş bir yapının önemini biraz geç de olsa anladık. Baştan ilave masraf gibi görünen bu yatırım, bölük pörçük düzensiz binalara yapılan harcamadan kurtaracağı gibi, her türlü üretim/depolama işlemlerinde büyük kolaylık ve konfor sağlayabilirdi.

 Bir master plan hazırlayıp, tarlanın yüzey topografisini istenilen hale getirdikten sonra çevre demirliğini bitirip önce hangarı inşa ederek hem arazi içindeki tüm faaliyetleri hem de ev inşaatını daha kolay yürütmek bence en uygun iş sıralaması olurdu.  Plan, proje yaparken acele etmemek ve tüm detayları çözmek bu işin püf noktası. İnşaat için iş sırasını, ihtiyaçlara göre belirleyerek kaynakların doğru kullanımı sağlanabilir.

 Bir çiftlik evi kurmayı düşünenler için anlattıklarım biraz karışık ve zahmetli görünebilir. Ancak bir yer aldıktan sonra yapılanların, orada bir yaşam kurma sürecinin parçası olduğunu ve atılan her adımdan alınacak keyfin, gerekli enerjiyi fazlasıyla karşıladığını hatırlatmak isterim.

 6 Temmuz 2021

27 Haziran 2021 Pazar

SABAH SÜRPRİZİ MÜLTECİLER

SABAH SÜRPRİZİ MÜLTECİLER

Dün akşam sabah kahvaltısını teknemizde yapmaya karar verdiğimizden, bu sabah bahçe sulamalarını bitirip, köpeklerimizin yemeklerini verdikten sonra 9 civarı Foça’ya indik. Otogarın karşısındaki fırından gevreklerimizi alıp Balıkçı barınağı iskelelerinin olduğu limana geçtiğimizde ilk dikkatimi çeken limanda jandarmaların da bulunduğu bir kalabalık oldu. Arabayı park edip tekneye yürürken; jandarmalar, mülteci olduğu belli olan gurubu iki büyük minibüse bindirmeye başlamıştı. Barınaktaki ilk iskele sahil güvenlik tekneleri için ayrıldığından son bir yıldır buna benzer manzaraları sıkça görmeye alışmıştık. Umutları ve hayalleri Foça Limanı’nda son bulan mültecilerle göz göze gelmemeye çalışarak tekneye yürüdüm.

 Teknede hazırladığımız çayla, gevrek ve peynirlerimizi yerken içimde bu kahvaltının keyfini çıkaramayacak kadar bir utanç duyduğumu fark ettim. Hiçbir insanın doyduğu ve mutlu olduğu ülkesini bırakarak bu yolculuğa çıkmayacağını düşününce, yeni bir yaşam kurma umudu ile çıktıkları yolculuklarını tamamlayamadan yakalanmış mültecilerle empati kurmak beni  hüzünlendirmişti. Gitmek istedikleri yerlerde, bu göçün sebebi olan çağdaş olarak tanımladığımız devletler onları istemiyorlardı. Tek günahları savaş ve yoksulluk içinde bir ülkede doğmak olan bu insanlardan biri olmadığımıza şükrederken, insanca bir yaşam için hayatlarını tehlikeye atmaktan başka bir seçeneği olmayan bu insanlar için bir şey yapamadan oturmak hiç keyifli olmamıştı. Onların bize bakarak neler hissedeceğini düşünmek beni utandırmıştı.

 Öyle bir ülkede hayata gözlerimi açsaydım ben ne yapardım acaba? Ya ailesi ve  çocukları olanlar günlük acılarla nasıl başa çıkabiliyorlardı? Zayıfların yaşam hakkının neredeyse olmadığı yerlerde sadece güçlü ve yüreği taşlaşmış olanlar mı hayatta kalıyordu? 

 Mültecilere barbar gözüyle bakıp kendi topraklarından uzak tutmaya çalışan “çağdaş” ülkelerin kendi barbarlıklarına “insani” kılıflar bulmaya çalışması ironik değil mi? Öz varlıklarını soydukları ülkelerin insanlarından bazılarını hayatta tutmak için önlerine birkaç ekmek atmaları; yaptıklarını “insanlık suçu”  tanımından çıkarır mı? Bankadaki hesabını birkaç milyon daha artırmak adına dünyada kaç kişiyi daha aç bıraktıklarını görmemek kimsenin vicdanını rahatlatmamalı. Eğer rahatlatıyorsa ve bunu engelleyen “insanlık kanunları” yoksa kimse insanlığımızı yüceltmesin.

 25 Haziran 2021

 

24 Mayıs 2021 Pazartesi

ZEYNEP KARA - FOÇA'DA ÖZGÜN TASARIMLARIYLA GERÇEK BİR SANATÇI

ZEYNEP KARA - FOÇA’DA ÖZGÜN TASARIMLARIYLA GERÇEK BİR SANATÇI

Teknemizin motor işlerini büyük bir titizlikle yapan Saadettin Usta’nın ailesi ile bize yakın arazilerine giderken tanışma fırsatımız oldu. Eşi Huriye Hanım ve kızları Zeynep ile Cansın da Saadettin Usta gibi el becerileri yüksek, neşeli ve mütevazi insanlar. Geçen birkaç ay içinde pandemi kısıtlamalarına rağmen ahbaplığımızı artırırken, Saadettin Usta’nın cabernet üzümlerinden yaptığı enfes ev şarabından ve Huriye Hanım’ın çiftlikte kuzinede pişirdiği lezzet dolu pazılı-peynirli böreğinden tatma fırsatımız oldu. Zeynep ve Cansın THY’nda çalışmakla beraber onların da anne babalarından kalır yanı yok. Evde çocukların piyanosunu gören Cansın ilk fırsatta bize bir şeyler çalacağına söz verdi. Zeynep ise bize hediye olarak yaptığı seramik tatlı tabaklarını getirdiğinde yaratıcılığına ve el becerisine hayran kaldık.


O tabakları tatlı yemek için kullanmamız söz konusu bile olamayacağından mutfakta kuzinemiz üzerindeki rafa yerleştirdik. Şimdi keyifle seyrediyoruz. Tabaklar özgün tasarımıyla mutfağımıza renk katıyor.

Zeynep’in ne kadar çok yönlü bir sanatçı olduğunu geçen hafta bize bir patchwork yatak örtüsü getirince anladık. Bu yatak örtüsüne patchwork demek aslında çok hafif kalıyor çünkü ortasına bizim Foça’daki ev yaşantımızı işlemiş. Eşimi başında yemenisiyle, beni hasır şapkayla, evimizi, yolumuzu, sebze bahçemizden traktöre ve zeytin ağaçlarına kadar her detayı büyük bir titizlikle resmetmiş yatak örtüsüne.


İlk defa bir patchwork yaptığını söyleyen Zeynep’in sanatçı kişiliğine hayran olmamak elde değil.

Saadettin Usta ve ailesini tanımaktan ne kadar memnun olduğumuzu ve ahbaplıklarından keyif aldığımızı anlatmak kolay değil.Tek sorunumuz böyle anlamlı hediyelere karşılık verecek kadar sanat becerilerine sahip olmamamız. Onların bizdeki yeri hep özel kalacak ve dualarımız hep onlarla olacak.

Tanrı onları esirgesin ve yollarını açık etsin.

24 Mayıs 2021

9 Mart 2021 Salı

PELET KAZANI KULLANIMI

5 Aralık 2018 tarihli yazımda pelet kazanı ile ilgili ilk deneyimlerimi aktarmıştım. Kullandığım Termodinamik termopel 17 pelet kazanın, Ege şartlarında optimum ısıtma yapması adına yaptığım ayarlamalarda ortaya çıkan birkaç sorunu ve bulduğum çözümler aktarmadan önce kazanla ilgili birkaç teknik bilgiyi aktarmak istiyorum.

-       Kazan ısıtma kapasitesi 17 KW.saat, (günlük 408 KW = 350 Kcal)

-       Önerildiği gibi çam pelet (4500 kalori/kg) kulandığımdan tam kapasite kullanımda pelet tüketimi 78 kg.

-       Pelet besleyen burgu 1 saniyede 62 gr kadar besleme yaptığından, 78 kg pelet 1258 saniyede tükenir

-       Bir günde 86400 saniye olduğundan, 67 saniye bekleme+1 saniye besleme olarak (toplam 68 sn) kurulunca tam kapasite 78 kg pelet tüketilir

 2020 fiyatlarıyla, tam kapasite kullanımda günlük yakıt bedeli 78 TL olacağından, özellikle güneşli kış günlerinde yakıt kullanımını azaltma çalışmalarıyla tüketimi 20 TL’ye kadar düşürebildim (267 sn bekleme + 1 sn besleme). Bunu yaparken evdeki ısı konforunun hiç değişmediğini de belirtmeliyim.

 Ekonomik ısınma için yaptığım çalışmalarda karşılaştığım üç sorun:

  1. Pelet haznesinden yakma haznesine besleme yapan burgunun sıkışması sonucu beslemenin durması ve kazanı kapatmak zorunda kalmak
  2. Isı kaybı oldukça düşük evimizin özellikle bol güneş ışığı aldığı soğuk günlerde kazan ısısını yeterince kısamamak
  3. Düşük ısıda çalıştırmak için pelet beslemesini ve hava üflemeyi azaltınca eşanjörde yoğuşma sonucu baca çıkışında su birikmesi ve kazana sızması

 



Basit bir yakma sistemi olan pelet kazanını biraz inceleyince sorunların çözümleri de ortaya çıktı. Konuyla ilgili bilgi vermeden önce pelet kazanı ve mühendislikle ilgili bilgi ve deneyimi olmayanların, kirlenmek istemeyenlerin teknik servisi kullanmaları gerektiğini de hatırlatmak istiyorum.

A. BURGU SIKIŞMASI

Besleme burgusunun ilk sıkıştığı soğuk cumartesi akşamı kazanı kapatıp, kurulumunu yapan ustayı aradığımda en erken pazartesi gelebileceğini ancak yanma haznesinden kalınca bir tel sokarak burguyu temizlemeye çalışarak belki dönmeyi tekrar sağlayabileceğimi söyledi. Pelet doldurma haznesini boşalttıktan sonra soğuttuğum yanma haznesini atölyemde kullandığım elektrik süpürgesi ile temizleyip, bir telle burgunun içinde sıkışan peletleri temizlemeye çalıştım ancak başarılı olamadım. Önerildiği gibi kaliteli ve kuru çam pelet kullanmama rağmen burgu sıkışması sorununu birkaç kez yaşadım.

 Kazan sistemi, besleme ve yakma diye adlandırabileceğimiz iki bloktan oluştuğu ve bu iki blok, içinde motora bağlı burgu bulunan borunun 4 cıvata ile yakma bloğuna bağlanmasıyla sabitlendiği için;  iki bloğu birbirinden biraz ayırınca burgunun kurtulacağını fark ettim. Bu 4 civatayı 5-6 mm kadar gevşetip pelet doldurma haznesini biraz sallarken besleme düğmesine bastığımda burgu kurtuldu.

 

Burgu sıkışmasının nedeni hava üfleyen fandan, bir lastik hortum ile burgunun içine hava verilmesidir. Bu hava girişi ilk yakma sırasında gereklidir ancak yanma başladıktan sonra buradan hava akışının devam etmesi; yanma bir nedenle burguya kadar indiğinde orada peletleri kömürleştirerek burgunun sıkışmasına sebep olmaktadır. Ben, yakmayı başlattıktan sonra bu lastik hortumu ayırarak iki tarafa da bir tıkaç yerleştirerek bu sorunu çözdüm. Yakma başlatılırken bu hortum tekrar bağlanmalıdır.

 

B. ISIYI KISMAK

 Elektronik kumanda paneli, programlandığı haliyle;

- sabitlenebilir en düşük kazan ısısı 40 derece

- sirkülasyon pompası çalışmaya başlaması için kazan ısısı 37 derece

- sirkülasyon pompası durması için kazan ısısı 33 derece

olarak belirlendiğinden ekonomik bir yanma için sabitlenebilir en düşük kazan ısısını 60 derece gibi yüksek bir sıcaklığa kurup pelet beslemeyi azaltarak kazan suyu sıcaklığını düşürebiliriz. Bu durumda kazan ısısı 60 dereceye varmayacağı için pelet besleme ve fan (hava besleme) hiç durmayacağından kazan suyu sıcaklığını 34-37 dereceler arasında tutmak mümkün. Gündüz güneşinin yardımıyla ev sıcaklığının arttığı zamanlarda bu yöntemle pelet tüketimi azaltılabilir. Örneğin gece 120 sn bekleme+1 sn besleme çalışan kazanı sabah 180 sn  bekleme+1 sn beslemeye alırsak tüketim % 30 azalacaktır.

 

İki yıldır uyguladığım bu yöntemle 500 m3’lük evimizin havasını yılda 3,5 ton civarında pelet kullanarak ısıtıyoruz. Benzer konutların yıllık 5-6 ton civarında pelet tüketimlerine oranlanınca bu ciddi bir tasarruf anlamına geliyor.

 C. EŞANJÖRE SU SIZMASI

 Eşanjörde nemlenmenin sebebi:

-       bacadan yağmur suyu sızması

-       eşanjörde bir delik/çatlaktan kazan suyunun akması

-       yanma sonucu çıkan su buharının bacada yoğunlaşıp eşanjöre sızmasıdır.

Baca yağmur suyu girişine olanak vermiyorsa kazan su basıncının sabit olduğunu kontrol etmektir. Eşanjörede bir su kaçağı varsa kazan basıncının düşmesi gerekir. Su kaçağı için yapılacak tek şey kazanı kapatıp (ve su sirkülasyon baypası açıp) servisi aramaktır. 

 Eğer eşanjördeki su kaynağı bu iki nedenden biri değilse eşanjör çıkışı-baca girişinde yoğunlaşan su buharı geri akıp eşanjöre giriyordur. Bu durumda kazan çıkışındaki baca borusunu ellediğimizde soğuk olduğunu görürüz.  Bunu engellemek için hava üflemeyi bir kademe artırıp kazan çıkışındaki baca borusunun en azından ılık olması sağlanmalıdır.

 Pelet kazanlarında yanma işlemi yakıt (pelet besleme) ve hava (fan hızı) oranlarına bağlıdır. Yakma bir kere başlatıldıktan sonra bu iki parametreyi değiştirerek kazan ısısı istediğimiz gibi ayarlanabilir. Pelet kullanımını optimize etmek için düşük sıcaklıkta kazanı çalıştırmada karşılaşabilecek olası sorunlarla ilgili de yukarıda verdiğim bilgiler yardımcı olacaktır. 

9 Mart 2021


18 Şubat 2021 Perşembe

AKILLI TELEFONLA YAŞAM

AKILLI TELEFONLA YAŞAM

 

Akıllı telefonlar çıktığında benden akıllı bir aleti üzerimde taşımam demiştim. Büyük konuşmamak lazımmış. Birkaç yıl önce doğum günümde yurtdışında çalışan oğlum görüntülü konuşmamız için son model bir iphone hediye gönderince yapacak bir şey yok deyip teknolojiye ayak uydurmak zorunda kaldım. Aslında üniversite yıllarından başlayarak meslek hayatım boyunca bilgisayarları oldukça yoğun kullanıp birçok IT projesinde görev almıştım. Ancak emekli olup Foça’ya yerleştikten sonra hayatı sadeleştirmek, denize ve doğaya daha çok zaman ayırabilmek için gerekmedikçe  beyaz ekranın karşısına oturmamaya karar verdim.

 

Oğlumun değerli hediyesini kullanmaya başlarken elbette konuşma ve internet aramaları dışında iphone’un bütün fonksiyonlarını devre dışı bırakmayı ihmal etmedim. Buna rağmen telefonumun, ben istemeden bir şeyler yapmaya çalışmasına tam olarak engel olabildiğim söylenemez. Doğumda verdikleri kimliğin kopyasını  resmi başvurularda ibraz eder gibi telefonun her gün bana apple kimliğimi sormasına çare bulamadım. Bazen de birisinin aradığını belirten asılsız mesajlar görüyorum. Ekrana arandığım mesajı gelince, sen mi aradın oğlum diye sorduğumda;  oğlum Apple’ın yeni CEO’su Tim Cook’un sıkıcı toplantılarda havayı dağıtmak için beni çaldırıp kapattığını söylüyor. Çocuklara göre telefonun benimle derdi benim telefonla derdimden büyükmüş. Hatta Steve Jobs ben telefonu kullanmaya başladıktan sonra hasta olmuş.

 

Zaman içinde çocuklarla görüntülü konuşabilmek adına akıllı telefonla yeni yaşam şekline tam ayak uydurmuştum ki çocuklar bu sene de tekne seyrinde kullanmak istediğim Navionics programını görüntüleyebileceğim bir Samsung tablet hediye ettiler. Bu kadar para harcamanıza ne gerek vardı dediğimde; parasını, beni başından atmak için Tim Cook’un ödediğini söylediler.

 

Sonunda tablet ve telefonla birlikteliğimiz iyi kötü bir raya oturdu. Bu yaşta telefona soru sormayı kendime yakıştıramadığımdan Siri’yle hala konuşmuyorum ama o bıkmadan bana kimin aradığını söylemeye devam ediyor. Çocukların konuyla ilgili yaratıcı yorumlarının konuşmalarımızın olağan bir parçası haline gelmesine de alıştım sayılır.

 18 Şubat 2021

 

14 Şubat 2021 Pazar

ADELANTE - TEKNE ELEKTRİK SİSTEMİ

ADELANTE – TEKNE ELEKTRİK SİSTEMİ

 

Adelente’yi bakım için tersaneye çıkarıp tadilata başladığımda, daha sonra başvurmak için söktüğüm elektrik sisteminin resimlerini alıp bağlantı şemasını da çıkarmıştım.  Yeniden yaptığım imalatların montajı öncesinde elektrik sistemini kurmadan önce bu şemayı inceleyince birçok konuda bilgi eksikliğim olduğunu fark ettim.

 

Teknede bulunan elektrikli cihazlar:

2 adet 135 Ah 12V akü (biri eski biri yeni)

1 adet Both şalteri

1 adet ECS şarj ayırıcısı (galvanik izolatör)

1 adet akıllı solar inverter

1 adet 165W solar panel

900 Watt ırgat ve ırgat solenoidi

WC ve siyah tank maceratorları

Hidrafor

1 adet sintine pompası

Seyir fenerleri

Kabin ve kokpit lambaları

GPS chartplotter

Motora bağlı marş motoru ve şarj dinamosu

Kokpit kumanda paneli göstergeleri (yağ, mazot, voltmetre, devir saati, motor hararet)

Cihazlara bağlı çeşitli sigortalar

 

Geçmiş yılda elektrik sistemi ile ilgili aldığım notlarda:

-       yeni aküye rağmen marş basma problemi,

-       yerel bir elektrikçinin 100 A ırgat sigortasını 135 A’le değiştirmesi üzerine yanan ırgat motoru,

-       otomatik sintine pompaları bağlantı hataları,

-       değiştirilen galvanik izolatöre rağmen akü şarj problemi,

-       PV inverter ve akü DC multimetre göstergesinin bazen çalışmaması,

-       dağınık cihaz yerleri nedeniyle karmaşık kablo düzeni vardı.

 

Her bir cihazın kullanım kılavuzunu internetten bulup inceledikten sonra yeni bir elektrik sistemi şeması hazırladım. Çalışmam sırasında yerel elektrikçilerin müdahalelerinin yarardan çok zarar getirdiğini gördüğümden, her bir bağlantının sisteme etkisinden, kablo kalınlığına, montaj yerinden cihaz seçimine kadar değişik konuları araştırmam gerekti. Bu kapsamda aküler konusuna geniş bir zaman ayırdığımı da belirtmeliyim. Sonuçta hazırladığım tasarımı uyguladıktan sonra hem konuya daha çok hakim olduğum, hem de eksik ve yanlışları görüp düzelttiğim için memnun kaldım.

Ana hatlarıyla yeni elektrik sisteminde eskiye kıyasla yaptığım değişiklikleri:

-       135 Ah’lik eski akü yerine servis aküsü olarak 95 Ah derin döngülü EFB akü almak, geçen sene aldığım 135 Ah’lik SFB aküyü marş aküsü olarak kullanmak,

-       Servis ve marş akülerini ayırmak ve diyotlu galvanik izolatörü kaldırmak,

-       Servis aküsünü solar panelden ve sahil beslemeden şarj edecek, marş motorunu da şarj dinamosundan şarj edecek şekilde ama gerektiğinde both şalteri ile paralel bağlanacak biçimde bağlamak,

-       Akü şarj takibi için 2 adet multimetre yerleştirmek,

-       900 watt’lık ırgatın sigortasını 100 A’e indirip, ırgat solenoidi ile beraber başta kabin oturma altına taşımak

-       sintine pompalarını solar panelden şarj eden servis aküsüne bağlamak,

-       inverter, multimetre, sigorta ve terminalleri yerleştirdiğim açılabilir elektrik kontrol panelini kabin girişi yanına duvara yerleştirmek olarak özetleyebilirim.

 

Son haliyle kurulan elektrik sisteminin bir şemasını yukarıda veriyorum. Elektrik sisteminde şimdilik ellenmeyen tek nokta kokpitteki kumanda paneli olduğunu söyleyebilirim. Gelecekte bu paneli de elden geçirmeyi planlıyorum.

 

14 Şubat 2021

 

 

31 Ocak 2021 Pazar

Adelante - Güverte Tadilatları

                 ADELANTE – GÜVERTE TADİLATLARI

 

Güverte tadilatları kapsamında hedeflediğim işleri şöyle sıralayabilirim:

 

-       Çürüyen ahşapları tamamen çıkarıp yeniden yapmak.

-       8 kişilik teknede 4 kişinin sığabildiği dinlence oturma alanını genişletmek

-       Seyir fenerlerinin ağır direğini ve dinlence tavan ağırlıklarını azaltarak yalpada etken olan teknenin ağırlık merkezini biraz da olsa aşağı taşımak.

-       Tam yüklü durumda suya giren yüzme platformunu 4 cm yukarı taşımak

-       Kokpit iskele yanına mutfak LPG tüpü için bir dolap yapmak

-       Krom vardavela ve dinlence direklerini tadilata uygun modife etmek

-       Dinlence ve baş kasara üstü tentelerini yaptırmak

 

Kabindeki işlerimi bitirdikten sonra güverte tadilatlarına başlamadan çalışma alanını rahatlatmak için sancak ve iskele vardavelalarını çıkarıp teknenin iki yanına bağladım. Güvertedeki ahşapları söktükten sonra dinlence oturma alanını uzatmak için kokpitin sancak ve iskele tarafındaki polyester kısımları kesince, teknenin orijinal kokpit yanları ortaya çıktı. Geçmişte kokpitin kapalı alanını büyütmek için yanları 80 cm kadar arkaya uzatarak, dinlence genişliğinin 50 cm  daraltılmış olduğunu düşündüm. Yaptığım değişiklikle oturma bölümünü başa doğru 80 cm uzatmakla hem ferah bir dinlence kazanmış hem de altında kapaklı iki depolama alanı elde etmiş oldum. Yeni yaptığım kokpitin ön camlarını 30 cm kadar içeri alıp, eskisi gibi ortada açı yapacak şekilde değil de aynı düzlemde imal ederek, baş kasara üzerinde uzanmayı daha keyifli hale getirdim.

 


Güverte tadilatlarını yaparken korona kısıtlamaları çerçevesinde sokağa çıkma yasakları yürürlüğe girince, işlere nisan-mayıs 2020 döneminde ara vermek zorunda kaldım. Şansıma kısıtlamalar öncesinde kokpit ahşaplarını, dinlence tavanını ve  krom işlerini tamamlayıp yağmur mevsiminde kabine su girmesini önleyebildim.

 


Kısıtlamalar döneminde, söküp eve getirdiğim yüzme platformunu elden geçirip çürüyen ahşaplarını yeniledim, LPG tüpü dolabını, seyir feneri direğini ve ırgat zincirliği kapağını hazırladım. 1 Haziranda kısıtlamaları gevşetilince de montajlarını yaptım. Söküm sırasında etiketleyip bir kenarda topladığım dinlence aydınlatma, seyir fenerleri ve solar paneliyle kablolarını da döşeyip testini yaptıktan sonra güvertenin elektrik işleri tamamlandı.

 


Güverte tadilatlarını tamamladıktan sonra dinlence etrafına ve baş kasara üstüne  yapılacak tentenin siparişini verip güvertenin zımpara ve boya işlerine başladım. Akrilik beyaz boya ile güvertenin boyanması sırasında ağaçlara yakın olmanın sıkıntısı büyük oldu. Beyaz boya öncesi epoksi astar uyguladım. Tentenin getirilip takılması ile tekne denize indirilecek duruma geldi. Tente yapımında, kıç tonoz halatlarını bağladığım koçboynuzları yerlerinde yapılacak körükleri unutmaları daha sonra bu bölümdeki çıt-çıtların kapatılmasında biraz sıkıntı çıkardı ama denize indikten sonra gelip oraya el dikişiyle bir yırtmaç yapma teklifine sıcak bakmadım.

 


Karinanın son kat zehirli boyasını da attıktan sonra 22 Haziran 2020’de tekneyi denize indirdik. Oğlumun “baba denize indirirken burası üste gelecek yazmayı unutma” şakası kulaklarımda, motoru çalıştırıp limandaki yerimize getirip bağladıktan sonra verdiğim emeğin karşılığını aldığımı görmek çok keyif verdi ve tekne aldıktan bir yıl sonra, hiç deneyimim olmadan kapsamlı bir tadilata başlarken duyduğum endişenin yerinde artık güven olduğunu fark ettim.

1 Şubat 2021

24 Ocak 2021 Pazar

Adelante - Tekne Kabin Tadilatı

ADELANTE – TEKNE KABİN TADİLATI

 

Karaya çektiğimiz teknenin kekamoz temizliğinden sonra ilk olarak kabin içinde yapmak istediklerim:

-       Kabin altında sintineye su sızmasını önlemek

-       WC kabinini 80 cm’den 100 cm’e genişletip kabin basamakları yanındaki 45 cm dar kapıyı 50 cm’e büyütmek

-       Sadece evye ve ocak barındıran 80 cm’lik mutfak bankosunu 145 cm’e uzatıp  hem çalışma tezgahı oluşturmak hem de ileride buzdolabı yerleştirecek bir yer oluşturmak

-       Kabin içi oturma yerlerini, çok yüksek ve sırt dayamaya elverişsiz genişlikte olması nedeniyle, 2 kişinin rahat yatacağı 70 cm genişlikte yeniden yapmak

-       Mevcut oturma düzeninde baş üstüne gelen kullanışsız malzeme gözlerini kaldırıp oturma altına taşıyarak kabin içi yürüme alanını genişletmek

-       Dağınık elektrik sistemini tek bir panoya toplamak

-       Pruvada denge sağlamak için ağırlık ilave etmek

olarak özetleyebilirim.

 

Kabin içi tadilata mutfak, WC, yatak ahşaplarını sökerek başladım. Söküm sırasında tekrar kullanılabilecek bütün ekipmanı ayırıp elektrik kablolarını etiketleyip bağlantı şemalarını çıkardım. Zemindeki iroko döşemeyi usulüne uygun kaplanmadığı ve çürüdüğü için atmak zorunda kaldım. Her şey çıkarıldıktan sonra kabin zemininde baş tarafta kesilip yerine vidayla tutturulmuş bir kapak dikkatimi çekti. Kapağın vidalarını çıkarınca altında muhtemelen safra olarak konmuş sonradan tartıp 160 kg olduğunu öğrendiğim metal fırın cürufu buldum. Bu durumda tüm taban döşemesini kaldırıp polyester kabuğa kadar inmeye ve kabini yapısal özelliklerini değiştirmeden baştan yapmaya karar verdim.

 

Zemin döşemesinin tekrar yapmadan önce altındaki boşluğu birkaç santim azaltarak kabin içinde 180 cm yüksekliğe ulaşmak işime yaradı. Zemin altı kayıtlarını epoksi ile sabitleyip kenarlarını macunlarken mutfak-wc arasında bir bölümü sintine pompası koymak için ayırdım. Teknenin Boşalttığım 160 kg cürufunu telafi etmek ve pruva dengesini artırmak amacıyla, paslanmaya karşı blok haline getirdiğim ve polyesterle kapladığım 400 kg demir safrayı kabin altına yerleştirdim.

 

Taban kayıtları üzerine zemin döşemesi olarak bir kat marin kontra yerleştirip  kenarlarını ve birleşimlerini polyester ile kapladıktan sonra, kabin iç yüzeylerini polyester macun ve zımpara yaparak düzelttim ve beyaz akrilik boya ile boyadım.

 

Kabin-kokpit duvarı panellerini kalıp çıkararak evde hazırlarken wc tarafında kokpit kumanda panosu kablolarına erişim sağlayacak bir kapak, mutfak bankosu tarafına da servis elektrik panosu için bir yer ayırdım. Her iki paneli de evde boyadıktan sonra yerine sabitledim ve birleşim yerlerinde epoksi yapıştırıcı kullandım.

 

Son olarak zemini elimde mevcut 12 mm’lik lamine parke ile kaplayarak kabin içini oturma, mutfak ve WC için ahşap işlerine hazır hale getirdim. Kabin içi işlemleri sırasında aldığım ölçülerle hazırladığım sketch-up modeli çok yararlı oldu ve montajı yapılacak parçaları evde hazırlayarak tersanede montajını yapmamı sağladı.

 

Tersanede çalışırken yağan yağmurlarda kabin içine sızan suların çürüyen kokpit ahşaplarının polyestere bağlantı yerlerinden kabin içine ulaştığını gördüğüm için kabinden sonra kokpit ve dinlence üstü ahşaplarını da değiştirmem gerektiğini anladım. Tadilata başladığımda, daha uygun fiyatlarla Aliağa’daki gemi sökümden çıkma ahşap malzeme temin edebileceğim söylenmişti. Ancak benim deneyim, çıkma  malzemelerin firesini ve kalitesini de dikkate alınca yeni malzeme kullanmanın daha uygun olduğunu gösterdi.

 

Zemin kaplamaları tamamlandıktan sonra mutfak bankosu, WC kabini ve oturma-yatak bölümünün ahşaplarını, hazırladığım sketch-up çizimlerine göre evde imal edip  boyadıktan sonra tekneye montajını sorunsuz yaptım. Yatak altına üstten bir kapaktan ulaşılabilir akü yerleri hazırladım. Irgat selenoidi ve  sigortasını da akünün yakınına yerleştirince 900 watt’lık ırgatın kablolarını 6 metreden fazla kısaltıp voltaj kaybını engellemiş oldum.

 


WC klozetinin, tuvalet lavabosu ve mutfak evyesinin bağlantılarını tamamladıktan sonra kabin tekrar kullanılabilir hale geldi. Eskiden kabinde mutfak bankosu altına yerleştirilen ocağın LPG tüpünü güvenlik amaçlı dinlencede bir dolap içine almaya karar verdiğimden hortumunu dışarı uzattım. Mutfak bankosu yanında duvara monte ettiğim elektrik panosunda, solar panel-sahil besleme inverterini, sigortaları ile akülerin (+/-) terminallerini bir araya getirdim. Yenilediğim elektrik tesisatını eski tesisatın bağlantı şekline sadık kalarak yapmakla birlikte tekne elektriği ile ilgili daha sonra karşılaştığım sorunlar nedeniyle yaptığım araştırma ve çalışmaların sonucunu uygulamada test ettikten sonra yazmanın uygun olacağını düşünüyorum.

 25 Ocak 2021

 

18 Ocak 2021 Pazartesi

Adelante - Tekne Bakımı için Karaya Çekme

ADELANTE - TEKNE BAKIMI İÇİN KARAYA ÇEKME

 

Teknemizi Foça Karakum Plajı bitişiğindeki Kaleli Tersaneye karaya çıkarma kararı verdikten sonra içerideki tüm taşınabilir malzeme ve ekipmanı çıkarıp bakım süresince korunacağı evdeki depomuza getirdim. Karaya çıkacağımız gün bağlı bulunduğumuz Foça Su Ürünleri Balıkçı Barınağındaki iskeleden hareketle Fener Burnu açığından dönerek tekneyi Mustafa Kaleli’nin tersane çekme rampasından  denize indirdiği römorkun üzerine çıkardım. Teknenin römork üstünde denizden ağır ağır çekilmesi sırasında çıkan sesler benim için ilk olduğundan, Mustafa ve Bülent beylerin deneyimli hareketleri her şeyin kontrol altında yürüdüğüne işaretle içimi rahatlattı.

 

Karaya çıkardıktan hemen sonra römork üzerindeyken yapılan ilk işlem tazyikli su ile karinada biriken kekamozların temizlenmesi oldu. Ancak tazyikli su bir yıldır denizde olan teknenin kekamozlarını tam olarak temizlemeye yetmedi. Benden önceki sahibinin karinada kullandığı zehirli boya hakkında bir bilgim olmadığından kalanları zımpara ile almaya karar verdim. Tekneyi tersane girişine yakın bir alana getirip kıçı bir sıra ağaca doğru iki tekne arasında takoza aldılar.  Takoza alma işlemi bir hidrolik kamyon krikosu kullanılarak ve omurga altında biri dümen palasına diğeri başa yakın büyük kütükler koyarak yapıldı. Altına kütük yerleştirilen  omurga yerden 40 cm kadar yükseltilmiş oldu. Teknenin omurga üzerinde dengede kalmasını  sağlamak için dinlence altında yanlara üstüne ahşap konulan 2 varil, baş tarafa da 2 tomruk dayama yerleştirilince işlem tamamlandı.

 


Kalan kekamozları temizlemek biraz kirli bir işlem oldu. Bunun için 115 mm’lik elektrikli taşlama aletine tabansız göbek aparatı kullanarak taktığım ortası delikli 180mm 80 kum zımpara kullandım. Zımpara adaptörünün tabanı olmadığından zımpara kağıdının esnek kenarları yüzeydeki kekamozları alırken alttaki jelkot’a fazla zarar gelmesini engelledi. 7,40 lık teknemiz için 8-10 kadar zımpara kağıdı gerekti.  Dayama ve takozların bastığı yerlere ulaşamadığım için onların zımpara ve boyalarını tekne denize bırakılmadan önce römorka alındıktan sonra tamamladım.

 


Karina temizliğinden sonra teknenin tüm bakım ve tadilat işleri bitene kadar teknenin altında çalışma yapmadım. Bu işler bittikten sonra :

-       Önce teknenin altında ve bordasında gözle ve elle yoklama yaparak tespit ettiğim bütün küçük delik ve çizikleri epoksi macunu ile kapatıp, macun kuruduktan sonra zımpara (80-120-220 kum) ile fazlalıkları aldım. Teknenin borda rengini değiştireceğimiz için borda yazılarını da çıkardım.

-       Sonra borda boyasının tutunmasını sağlamak için hafif bir yoklama zımparası yapıp rulo ile epoksi astar uyguladım. Su kesimi çizgilerine mavi maskeleme bantı çekip korudum. Epoksi astar kuruduktan sonra kırmızı skotch brite ile hafifçe ovalayıp son kat akrilik boyasını sürdüm. Yeni borda yazılarını da yapıştırınca bu kısımdaki işler tamamlanmış oldu.


-       Tavsiye edildiği gibi karinaya bir kat zehirli astar ve iki kat zehirli boya sürme işini denize indirmeden bir gün önce bitecek şekilde planladım. Ertesi gün römorka alınan teknenin dayama ve takoz yerlerinin zımpara-zehirli astarı ve zehirli boyasını sabah tamamlayarak öğleden sonra denize indirdik.

 

Tekne altında yaptığım işlemler hakkında bir not eklemek gerekirse açık ortamda,  ağaçlara ve komşu teknelere çok yakın hava tabancası ile boya yapamadığımdan akrilik boya kullanmak yerine poliüretan boya daha doğru bir seçim olabilirdi. Boya uygulamaları için ağaçsız bir bölgeye geçmek de uygun olabilirdi. Her konuda bana yardımcı olan Sn.Bülent ve Mustafa Kaleli’nin bu konuda da hiç itiraz etmeyeceklerini düşünüyorum.

 

Pandemi yasakları nedeniyle altı aya uzayan bakım ve tadilat çalışmalarından sonra teknemizi sorunsuz denize indirmenin keyfi büyük oldu. İlk kez bu çalışmaya giren biri olarak yaptığım değişikliklerin beklentiyi karşılamasının bu keyfi artırdığını söyleyebilirim.

19 Ocak 2021

 

12 Ocak 2021 Salı

Adelante - Pandemi Günlerinde Tekne Bakımı

          ADELANTE - PANDEMİ GÜNLERİNDE TEKNE BAKIMI

2019 Yılı başında  aldığımız ilk teknemizi kendi kullanım şeklimize göre biraz tadilat yapmak ve tekne bakımı için 2019 kasım ayında Foça’da Karakum Plajı yanındaki Kaleli Tersaneye çıkarmıştım. İlk karaya çıkarışımı biraz heyecan yapsam da 8 Metrelik tekneyi denizden tersane römorku üzerine alma işi sorunsuz gitti.

 Karaya çıkarmaktan amacım rutin karina temizliği ve boyası dışında kabin içindeki  WC ve mutfak bankosu ile dinlencedeki oturma alanını genişletip, tente ve minderlerini yenilemekti. Daha önce tekne bakımı ve tadilatı hakkında hiçbir deneyimim olmadığı için internetten yerli ve yabancı kaynakları tarayarak hazırladığım iş planına göre 4 aylık rahat bir çalışmayla her şeyi bitirmeyi hedeflemiştim. Ayrıca birkaç litre polyester reçine alıp atölyede cam elyaf polyester denemeleri bile yapmıştım. Ancak hem tadilat sırasında ortaya çıkan ilave sorunlar hem de Mart-Nisan 2020 aylarında uygulanan pandemi kısıtlamaları tersane konaklamasını iki ay uzattı ve teknemiz Adelante ancak Haziran 2020 de denize kavuştu.

 Tadilat sırasında söktüğüm yerlerde gördüğüm işçilik daha kötüsünü yapamayacağım konusunda cesaret verince minder ve tente yapımı dışındaki işlerde usta kullanmadım. Tekne inşa işinin ne kadar teknik bir altyapı gerektirdiğini anlamış bir mühendis olarak zaten öyle ustalarla da karşılaşmadım.

  Teknede yaptığım çalışmaların detaylarını daha sonra vermeyi planladığımdan  bugün akılda kalan birkaç noktayı özetlersem; 

 - Tekneyi karaya çıkarmak için Kaleli tersanesi çok doğru bir seçim. Boya yapılacaksa ağaçların altını tercih etmemekte yarar var.

- İkinci el aldığım teknede tadilat sırasında beklediğimden fazla problemle karşılaşınca kabini kabuğa kadar soyup sıfırdan başlamak gerekti. Aynı şekilde kokpiti de söküp yeniden yaptım.

- Tam donanımlı bir elektrikçi bulamadığımdan sistemi kendim kurmak zorunda kaldım. Sahil kasabalarında daha çok tamir işlerine baktıklarından teknik altyapısı kuvvetli bir marin elektrikçi bulmak zor. Teknenin elektrik sistemindeki her parçanın teknik özelliklerini bilmek ve kaydetmek önemli.

- Tekne tadilatı sırasında teknenin ağırlık dengesini koruyacak şekilde giren-çıkan ağırlık hesabına ve dağılımına dikkat etmek lazım

- Motorla ilgili karada hiçbir çalışma yapmadığım için bir motorcu ustası gerekmedi. Ancak denize indikten sonra kontrol için çağırıp birkaç çalışma talep ettiğim Saadettin Usta hem yaklaşımı hem de bilgisiyle beni hayran bıraktı.

- 4 ay olarak planladığım çalışma 6 aya uzayınca yalpalamayı azaltmak için düşündüğüm ilave omurga ağırlığı konusunu bir dahaki sefere erteledim ancak kabin altında sintineye 400 kg kadar ağırlık ilave ettim.

- Kabin tadilatı sayesinde yatma bölümü sancak ve iskeleye doğru 25 er cm genişledi. WC 80 cm’den 100 cm’e , mutfak bankosu da 75 cm’den 145 cm’ genişlemekle birlikte içeride ayakta 2 kişi çalışabilir hale geldi ki bu mutfakta çalışma varken WC’ye girip çıkmak için önemli. Kabin zeminini yeniden yaparken 6 cm aşağı alarak tavan yüksekliğini de 180 cm’e çıkardım.

- 8 kişilik teknemizde dinlencede eskiden 4 kişi oturabiliyorken şimdi 8 kişi oturabilir hale geldi.

- Yüzme platformunun çürüyen ahşaplarını değiştirip 4 cm daha yukarıya monte ederek, yüklü durumda su altında kalmasını engelledim.

- Kabin içi ve dinlence oturma yeri minderlerini yenileyip, tenteyi yeniden yaptırdım.

 Yaptığım tadilat çalışmasında malzeme-alet masrafı 9 bin TL çivarında oldu. Buna tente-minder ver tersane ücreti dahil değil. İlk tadilat sırasında alet envanterimi de geliştirdiğimden bundan sonraki bakım işlerinde sadece tersane ve malzeme giderini dikkate alırım diye umuyorum.

 Şimdilik yapılan işlerin öncesi ve sonrası şeklinde bazı resimleri aşağıya ekliyorum. Vakit bulduğumda önemli bölümlerle ilgili detaya da gireceğim.

 13 Ocak 2021

 

 


9 Ocak 2021 Cumartesi

Yaşamımızda Tehlikeli Evrim

 

 YAŞAMIMIZDAKİ TEHLİKELİ EVRİM

 Gençliğimden beri zaman yetmezliğinden yakınan insanlarla yaşadım. Hayatın önlerine getirdiği sorunlar ve fırsatlarla uğraşmak adına bir denizden diğerine yelken açarken, durup manzaranın tadını çıkaracak zamanları yoktu.  Bu durum en çok  insan ilişkilerini ve kişisel gelişimi olumsuz etkiledi.

İnsan ilişkileri açısından; geleneklerimiz arkadaş, tanıdık ve akrabaların ihtiyacı olduğunda yanında olmak gerektiğini söylese de “hayat şartları” fırsat vermedi. Paylaşılmayan anların tekrarı olmadığı için ilişkileri sıcak tutup,  dostlukları derinleştirmek zorlaştı. Dinlemekten çok konuşmayı, paylaşmaktan çok sahiplenmeyi seçerek “modern hayat”ın dayattığı bireysel adacıklarda birbirimize yabancılaştık. Kapitalizmin rahatça yönetebileceği piyonlar haline gelirken kaybolan dostlukların boşluğunu “sistem” doldurdu . Kalfasını yetiştirip bir dükkan açmasına yardım eden ustanın yerini, aynı mahallede satış yaptığı için birbirine sopayla saldıran insanlar, hastalanınca çorba getiren komşu veya akrabanın yerini ücretli bakıcılar aldı. İnsan ilişkilerini hedef alan bu global düzen, insanların bağlı bulunduğu kökleri yok edip onları taşınabilir ve sadece kendine bağlı hale getirmeyi büyük ölçüde başardı. Birçok ülkede çalışma alışkanlıklarından giyime, tatil hayallerinden yaşadıkları evlere kadar her şey birbirine benzedi.

Kişisel gelişim açısından kendini yetiştirme için verilen şablon da pek farklı değil. Eğitim sistemi ve gençlerin sosyalleşme yolları bireyin donanımını artırmak yerine “sistem”in ihtiyacını karşılamaya dönük. Vakit bulamayanlar kitap okuyarak bilgi edinmekten çok internetten gördükleriyle idare eder oldu. Kafelerde akıllı telefonlarla sosyalleşme tablosu veren guruplar, fikir üretip eğlenmekten çok yaşamlarını etiketleyip başkalarına göstererek, kısaltma ve emojilerle ifadelerini sadeleştiriyorlar. Dillerin zenginliği ve genel bilgiler para etmediği için zihinleri sığlaştırmakta bir sakınca kalmadı. “Sistem” sorgulamadan kolayca yönetebileceği bireyler yaratmakta sınır tanımıyor. Aile ve toplumun tarih boyu oluşturduğu kimliği taşıyan insanlığımızı kaça sattık henüz farkında değiliz.

Korona korkusu ile küçük bir çevre içine kapandığımız bu günlerde acaba kaç kişi kendini genetiği değiştirilmiş domates gibi hissetti. Teknolojinin insanları dijital sınıflandırmaya tabi tuttuğu değişik bir dünya düzenine doğru evrildiğimizi ürkerek izliyorum. Pandemi ve ekonomik krizler önceliklerimizi altüst etti. Hayallerimizi, arzularımızı bir yana bırakmış, hayatta ve ayakta kalmak için çabalarken global akbabaların neyin peşinde olduğunu anlamadan da endişelerim azalmayacak.

 9 Ocak 2021