BEŞİNCİ BOYUTTA BİR AŞK
Kenarında doğduğum bu denizlere geri dönmek için çok yol kat etmiştim. Yolda umduklarımla bulduklarımı barıştırmak için döğüşmüş, uslanmamış; akıllanmayı da becerememiştim. Bazen vazgeçerek bazen de vazgeçmeden yürümüştüm kıyıya kadar.
Deniz kokusunu bir yudum şarap gibi içime çektim. Bakışlarım ufka odaklanırken geçmişin ağırlığını hissedebiliyordum. Çok şey görmenin, yaşamanın, bilmenin ve bilemediklerimi aramanın ağırlığı ve huzuru vardı içimde. Bu sakinliğin altında yüreğimin çocuksu bir tutkuyu heyecanla damarlarıma taşımasına şaşırmadım. Varlığımda taşıdığım, tanımsız beşinci boyutta adı konmamış bir aşktan başka bir şey değildi. Tıpkı Carl Sigman’ın “where do I begin” şarkısında, “aşk bir günün saatleriyle ölçülebilir mi” demesi gibi. Yanında ömrümü harcamak istediğime emin olduğum bir aşk.
Şimdi elimi uzatıp ona dokunabileceğim kadar yakınında olduğunu düşünüp mutlu oldum. Duyularımın onu algılamasına gerek olmadığı kadar içimde hissedebiliyordum bu tutkuyu. Sanki yüreğimin içinde onun için atan ayrı bir kalbin kışkırtmasıyla, gerçeklikten uzaklaşıp, beşinci boyutta paralel bir evrene geçmişcesine yaşayamadıklarımı yaşamak için hazırdım. Anı yaşama telaşının olmadığı bir sonsuzlukta; mutluluk ve mutsuzlukları duyumsamanın nasıl bir şey olabileceğine aldırmadığım bir teslimiyet içinde göremediğim kadar uzaklara bakarak bekledim.
Yağmur yüklü bulutlardan kopup gelen damlalar, gökyüzünün rengini denize karıştırmaya başlarken, kayalarda çırpınan suların çağrısı ile haraketsizliğimden sıyrılıp tekrar anı kucaklayan güne tutundum. Saatime baktım. Bir çuval zamanı nasıl da bir çırpıda harcamıştım. Sertleşen rüzgara yaslanıp kalktım ve rüzgarın etrafa saçtığı duygularımı toplayıp, geçen yıllara acımadan geleceğe doğru yürüdüm.
4 Aralık 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder