SABAH SÜRPRİZİ MÜLTECİLER
Dün akşam sabah
kahvaltısını teknemizde yapmaya karar verdiğimizden, bu sabah bahçe
sulamalarını bitirip, köpeklerimizin yemeklerini verdikten sonra 9 civarı
Foça’ya indik. Otogarın karşısındaki fırından gevreklerimizi alıp Balıkçı
barınağı iskelelerinin olduğu limana geçtiğimizde ilk dikkatimi çeken limanda
jandarmaların da bulunduğu bir kalabalık oldu. Arabayı park edip tekneye
yürürken; jandarmalar, mülteci olduğu belli olan gurubu iki büyük minibüse bindirmeye
başlamıştı. Barınaktaki ilk iskele sahil güvenlik tekneleri için ayrıldığından son
bir yıldır buna benzer manzaraları sıkça görmeye alışmıştık. Umutları ve
hayalleri Foça Limanı’nda son bulan mültecilerle göz göze gelmemeye çalışarak
tekneye yürüdüm.
Teknede
hazırladığımız çayla, gevrek ve peynirlerimizi yerken içimde bu kahvaltının
keyfini çıkaramayacak kadar bir utanç duyduğumu fark ettim. Hiçbir insanın
doyduğu ve mutlu olduğu ülkesini bırakarak bu yolculuğa çıkmayacağını
düşününce, yeni bir yaşam kurma umudu ile çıktıkları yolculuklarını
tamamlayamadan yakalanmış mültecilerle empati kurmak beni hüzünlendirmişti. Gitmek istedikleri yerlerde,
bu göçün sebebi olan çağdaş olarak tanımladığımız devletler onları
istemiyorlardı. Tek günahları savaş ve yoksulluk içinde bir ülkede doğmak olan
bu insanlardan biri olmadığımıza şükrederken, insanca bir yaşam için
hayatlarını tehlikeye atmaktan başka bir seçeneği olmayan bu insanlar için bir
şey yapamadan oturmak hiç keyifli olmamıştı. Onların bize bakarak neler
hissedeceğini düşünmek beni utandırmıştı.
Öyle bir ülkede
hayata gözlerimi açsaydım ben ne yapardım acaba? Ya ailesi ve çocukları olanlar günlük acılarla nasıl başa
çıkabiliyorlardı? Zayıfların yaşam hakkının neredeyse olmadığı yerlerde sadece
güçlü ve yüreği taşlaşmış olanlar mı hayatta kalıyordu?
Mültecilere
barbar gözüyle bakıp kendi topraklarından uzak tutmaya çalışan “çağdaş” ülkelerin
kendi barbarlıklarına “insani” kılıflar bulmaya çalışması ironik değil mi? Öz
varlıklarını soydukları ülkelerin insanlarından bazılarını hayatta tutmak için
önlerine birkaç ekmek atmaları; yaptıklarını “insanlık suçu” tanımından çıkarır mı? Bankadaki hesabını
birkaç milyon daha artırmak adına dünyada kaç kişiyi daha aç bıraktıklarını
görmemek kimsenin vicdanını rahatlatmamalı. Eğer rahatlatıyorsa ve bunu
engelleyen “insanlık kanunları” yoksa kimse insanlığımızı yüceltmesin.
25 Haziran 2021
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder