30 Kasım 2022 Çarşamba

EMEKLİ OL-MA

 

EMEKLİ OL-MA

Bugün dönüp baktığımda yapmasaydım iyi olurdu dediğim bir şeyler elbet var. Bunlardan biri de emeklilik. Emekli olunca denizin kıyısında azalan saçlarımı imbat okşarken tabanlarım dalgaları seyreder hayali gerçekten hayalmiş. Beş buçuk gün çalışıp hafta sonları ve bayramlarda tatil yapmak yerine yıl boyu tatil yaparım düşüncesi de işin ekran görüntüsü.

Kimse bana emekliliğin 7-24 bir iş olduğunu söylemedi. Haberlerde başına kötü şey gelenlerin tekrarladığı cümleyi ben de söyleyeyim; “ ben kandım başkaları kanmasın”. Acı olsa da gerçekleri söylemek lazım. Emekli joker elemandır. Gidiver geliver işlerinden, tamirat tadilata, şoförlükten ameleliğe, yemek bulaşıktan, bakım ve temizliğe kadar aklınıza ne gelirse oradadır. Hele bir de bizim gibi arazi içinde oturuyorsa, tarımdan anlamasa da kazma ve küreğe eziyet etmesi beklenir.  Bu kadar çalışan birinin iyi bir tatili hak edeceğini düşünenler, emeklinin zaten tatilde olduğu gibi bir varsayım olduğunu unutmasınlar.

Emekli olduktan sonra da çalışırken olduğu gibi, sadece gece yatakta birkaç sayfa kitap okuyabiliyorum. O da yorgunluktan uyuya kalmadıysam. Teknede vakit geçirmek,  günlük görev listesi tamamlanınca ve teknenin bakım işleri bitince mümkün. Tek lüksüm günlük iş listesinde acil-önemli bir şey olmadığında istediğim işten başlayabilmek.

Emekli olarak birkaç yıl geçirdikten sonra, Stockholm sendromu gibi günlük işlere bağımlılık kazandığımı ve  günlük iş listemin herhangi bir nedenle boşa düştüğü hallerde; şaşkın ördek gibi ne yapacağını bilemez bir durumda kaldığımı fark ettim.

Emeklilikten istifa etmememin tek nedeni işlerimi bitirdiğimde ailemi mutlu ettiğimi görmek. Galiba yine bir gülücüğe gidiyoruz.

Emekli olacaklara duyururum.

1 Aralık 2022

 

 

25 Kasım 2022 Cuma

SÜRDÜRÜLEBİLİR KAZANÇ PEŞİNDE

SÜRDÜRÜLEBİLİR KAZANÇ PEŞİNDE

Yüksek enflasyonla başa çıkmaya çalıştığımız şu günlerde herkes kazancını korumanın peşinde. Sabit (TL) gelirli çalışanlar masrafları kısmak için uğraşmaktan  başka bir şey yapamazken, serbest çalışanlar ve şirket sahipleri tarife veya fiyatlarını kendince ayarlamaya, birikmiş (TL) parası olanlar da yatırım araçlarını değiştirerek varlıklarını korumaya çalışıyor. Aslında olay “papazı dövdürmeyecektik” olayıdır. Ülke krizi atlatmadan; legal hareket eden hiç kimse uzun süren bu krizden kazançlı çıkamaz. Bir alandaki kazanç, diğer alanlardaki kayıplarla sıfırlanacağından toplamda reel kazancı korumak bile büyük başarıdır.

Bu durumdan olumsuz etkilenenlerin başında sabit (TL)geliri olanlar var ve eğer sabit gelirlerini enflasyon oranında artırmayı başaramadılarsa veya yardım eden yakınları yoksa işleri zor.  Maaşlı çalışanların çoğu ve emekliler, enflasyon oranında zam alamadı ve sadece bir-iki kira geliriyle geçimini sağlayanlarla birlikte enflasyonla  mücadelede en ön safta savaşmaya gönderildiler.

Serbest çalışanlar ve şirket sahipleri kazançlarını korumak için; fırsatçılık yapmıyorlarsa bile karanlık bir odada yol bulurcasına gelecekle ilgili kendi öngörülerini kullanarak ürün ve hizmetlerinin fiyatlarını artırıyorlar. Ancak uzun süren bir krizde; bu öylesine bıçak sırtı bir yol ki krizin sonuna kadar dayanabilmeleri, hala müşteri bulacak kadar uygun ama kazanç sağlayacak kadar iyi bir fiyat politikası izleyebilmelerine bağlı. Şimdiden yolda kalanlar, bu kesimde de büyük kayıplar olacağının işaretini veriyor.

Birikmiş parası veya menkul yatırımı olanlar da şaşırmış durumda. Krizin başından beri ezber bozan önlemler, enflasyonu indiremese de menkul kazançlarda belirsizliği artırdı. Herkes parasını bir yatırım aracından diğerine taşıyarak, reel kazanç sağlamak için uğraşıyor. Alın terinden artırdıklarını bir kenara koyarak ailesi için bir yatırım yapmayı düşünen para piyasalarının acemisi bir kesim var ki; yüksek kazanç hayaliyle yaptıkları her yanlış hamlede paralarının eriyip gittiğini görüyor.  Çünkü pek çok menkul yatırımcısının hedefinde, şekilde verdiğim kazanç-risk ilişkisinde “teaser=iştah kabartan” diye adlandırılan yüksek kazanç var. Kazancın büyüklüğünün cazibesi, riskin büyüklüğünü unutturacak kadar zehirli olduğundan birçok yatırım mağduru bu tuzağa düşüyor.

Ekonomik kriz ortamında sürdürülebilir kazanç peşinde koşanlar, durup etraflarına baksalar paranın nerede olduğunu görebilirler. Her ülkede milyonlar fakirleşirken, milyarder sayısındaki artış, kapitalist sistemin yaşamlarımızı nasıl esir aldığını gösteriyor.

25 Kasım 2022

29 Ekim 2022 Cumartesi

DÜŞÜNME YAZMA

 

DÜŞÜNME - YAZMA

Yazmak ne kadar zorlaştı. Ucu birine batar diye kalemi cebimden çıkaramıyorum. Nikos Kazancakis’in tanımına göre korkuyorsam özgür değilim. Eğer güncellemek(!!)  adına özgürlüğün tanımını değiştiren bir KHK yayınladılarsa ya da tavşan çıkardıkları torbalardan birine koydularsa vallahi haberim yok. Toksun dediklerinde açlığı , mutlusun dediklerinde mutsuzlu, her şey yolunda dediklerinde yolsuzluğu unutmaya şartlandırılmak gibi özgürsün diyorlarsa özgürüzdür NOKTA.

Bir mühendis olarak benim anladığım:

Düşünmenin, hele hele yazmanın memlekete yararı olabilir ama bana hiç yararı yok. Sanatçıların ve düşünürlerin bunu anlaması ne kadar zor anlamıyorum. Bırak kardeşim ne kafanı yoruyorsun.  Sana düşünülmüş haliyle sunuyorlar her şeyi.


Cumhuriyet bayramımız kutlu olsun.

29 Ekim 2022

18 Ekim 2022 Salı

ZEYTİN TOPLARKEN

 ZEYTİN TOPLARKEN

Bir yıl nasıl da geçti anlamadan bir baktım yine zeytin toplama zamanı gelmiş.  Yılın bu döneminde toplamaya erken hasat diyorlar. Zeytinler tam siyahlaşmadan yaklaşık yarısı yeşilken toplandığında yağ miktarı olarak az ama kalite açısından çok daha değerli ve lezzetli oluyor. Bizim de ticari bir amacımız olmadığından erken hasat yapmayı tercih ediyoruz. Zehir ve ilaç kullanmadığımız arazimizde, doğal yöntemlerle yetiştirdiğimiz zeytinleri ortağı olduğumuz Tariş Kooperatifinde soğuk sıkım yaptırıp yıl boyu keyifle tüketiyoruz.

Ancak toplama işi hiç de kolay olmuyor. Bir mühendis olarak ziraat işlerinden ne kadar uzak kalmaya çalışsam da, doğma büyüme İzmir’li olduğumdan arazimizdeki zeytini kutsal sayarak bakmak zorunda kalıyorum. Bakması neyse de toplama işlemi oldukça yorucu ve yoğun. Ben toplama işine tam bir mühendis olarak yaklaşıyorum. 25-40 kg veren ağaçlardan zeytin tarağını kullanarak günde tek başıma 100 kg toplayabildiğimi gördüm. Ortalama bir zeytin tanesini 2-3 gram düşünürsek bu günde 40 bin zeytin demek.  Ancak 1-5 kg gibi az veren ağaçlarda çok vakit kaybettiğimden bu miktar yarıya düşüyor çünkü tek tek elle toplamak zorunda kalıyorum. En rahat toplanan zeytin iri taneli Gemlik zeytini. En zor toplananı da küçük taneli “delice” zeytini. Ancak yağ değeri açısından “delice” eşsiz. Yağlık toplanan zeytini fazla bekletmeden sıktırmaya götürmek gerekli ancak ayrı bir sıkım için en azından 4-5 yüz kg zeytin olması lazım. Bu da daha hızlı çalışma demek.

Bu sezon bir haftada 900 kilodan biraz fazla zeytin toplayarak işi tamamladığımızda benim tahminime göre yaklaşık 400 bin zeytin elimizden geçmiş oldu. İşin en sevdiğim anı zeytini kooperatife teslim edip döndüğüm an. Biliyorum ki bir yıllık yağımız daha olacak ve bir sonraki toplamaya kadar bir yıl var.

18 Ekim 2022

27 Eylül 2022 Salı

KAYBOLAN YILLAR

 

KAYBOLAN YILLAR

Bir zamanlar, bazı kurumlarda; çalışanların çantası kucağında duvara bakarak ve hiçbir şey yapmadan  mesai bitimini beklediklerini görmüş, zamanı öldürmek için  ne kadar kötü bir yol olduğunu düşünmüştüm. Ancak dönüp bakınca; ben de  gençliğimin oldukça büyük bir bölümünü sağ sol çatışmaları, boykotlar veya ailevi nedenlerle hareketsizce yol alamadan geçirdiğimi fark ettim. Cenk Kayakuş’un “Piri Reis’in Sırrı” kitabında yazdığı “ilerlemek için belirli bir yola sahip olmayan herkes bu dünyaki en büyük tutsaktır” sözü bu durumu çok güzel açıklıyor. Ben o geçen zamana kaybolan yıllar diyorum. Ne yazık ki hayatımın ilk döneminde kaybettiğim o yıllar şimdi bana bir imtiyaz sağlamıyor. Sağlasaydı çok işime gelirdi.

İnsan; hayatında, bazen bir çıkış yolu bulamadığı için bazen de etkileşim içinde olduğu koşullar üzerinde kontrolü olmadığından yol almakta zorlanıyor. Ama kaybedilen zamanın telafisi yok. Biraz daha öngörülü ve dikkatli seçimlerle zaman kaybına neden olabilecek bazı tuzaklardan kaçınmak mümkün olsa da  yüzde yüz başarı için bildiğim bir formül yok.  İnsan düşünce evriminde bilimin aydınlattığı yola girmekle birlikte “kader” hakkındaki  bilimsel açıklamalar, astrologların yıldız hareketlerine dayalı empirik formüllerinden öteye gidemediği sürece buna da kader deyip geçeceğiz.

27 Eylül 2022

 

 

 

16 Eylül 2022 Cuma

YOL

 

YOL 

Bilim kurgu filmlerindeki gibi; çocukluğumdaki “ben”le karşı karşıya gelsek ne konuşurduk acaba? Doludizgin hayal kurduğum o yıllardaki “ben”, şimdiki “ben”in nasıl yol aldığını, neler yaptığını, aile ve mali durumunu merak ederdi herhalde. Benimse ona soracağım çok bir şey olmazdı galiba. Orson Welles’in şarkısındaki gibi

You don’t know what it is to be old

But I know what it is to be young

Gerçi oldum olası duygusal yanımın ağır bastığını dikkate alınca belki de sadece mutlu olup olmadığımı öğrenmek isterdi.

Yolun yarısını devirsem de hayallerime hala bir kısıtlama getirmedim ama daha fazla geriye dönüp aldığım yola baktığım da bir gerçek. Yol derken sadece zaman anlamında yoldan bahsetmiyorum. Aynı zamanda hayaller, beklentiler, heyecan ve umutlar da bu yolun bir parçası. Yolu değerli kılan da insana ilerlediğini hissettirmesi.

Çocukluğumdaki “ben”le karşı karşıya gelsem, hayallerimle yüzleşmek zorunda kalırdım herhalde. Ancak o günkü hayallerimin birçoğu zaman içinde değişime uğradığından, hesabını vermek de kolay olmazdı.

16 Eylül 2022

13 Eylül 2022 Salı

GÖÇÜN SORUNLARI

 

GÖÇÜN SORUNLARI

Karşıyaka Girne Bulvarında arabayla ilerlerken ışıklı kavşakta kendine kırmızı ışık yanmasına rağmen üç tekerlekli bir hurda toplama bisikleti trafiğin içine daldı. Olası bir kaza kıl payı atlatıldı ama eminim benim gibi ilk sırada olan birkaç sürücünün yüreği ağzına geldi. Sizin hatanız olmasa bile bir insana zarar verme olasılığı ve ardından yaşanacak hukuki ve vicdani yargılama korkutucu. İlk şoku atlattıktan sonra neden böyle bir duruma düştüğümüzü de düşünmeden edemedim. Atık toplayan bisiklet sürücüsünün göçmen olduğunu anlamak için kimliğini görmek gerekmiyordu. Belli ki sıkıntıları olan ülkelerden birinden gelmiş ve bir lokma ekmek için mücadele ederken trafikte yarattığı tehlikenin farkında değildi. Anlaşılan ne geldiği yerde ne de buraya geldikten sonra trafik lambalarını sokak lambalarından ayıran farkın önemi hakkında bir eğitim almamıştı.

Günümüzde İnsanların hayatta kalma güdüsüyle ülkelerini terk etmek zorunda kalmaları, buna neden olanların suçu olsa da göçün nereden nereye yapıldığına bağlı olarak durum değişebiliyor. Yani kültür, eğitim ve yaşam tarzı farklarına göre sonuç farklı olabiliyor. Örnek vermek gerekirse İngilizlerin Fransa’ya göçü ekonomik kaygılar dışında sorun yaratmayabilir ama İngilizlerin Afganistan’a  veya Afganların İngiltere’ye göçü her konuda sıkıntı yaratacaktır. Göç edenlerin sayısı arttıkça sıkıntının büyüklüğü de artacaktır. Hiç kimse evinde yaşam şeklini değiştirecek, tehdit olacak veya evdeki eşyalara zarar verecek misafir istemez. Bu sıkıntıları aza indirmenin yolu göçü kontrol etmek ve göçmenleri bir oryantasyondan geçirerek ülke şartlarına uyumlarını hızlandırmaktır. Yani sorunun insani kısmı hem göçmenleri hem de onlara kucak açanları yakından ilgilendiriyor. Bu sorunu hallettikten sonra bizim için ekonomiye etkileri o kadar önemli olmayacaktır çünkü biz ekmeğimizi zorda kalanla paylaşmayı bilen bir milletiz.

Bizim kanunlarımıza ve adetlerimize göre yanlış yapan göçmenlerin haberlerini neredeyse her gün izliyoruz. Evi dağıttı diye üç-beş yaşında çocuklarını döven Nijeryalı baba, çocukları sosyal hizmetler tarafından alındı diye ağlıyor ve bunun suç olduğunu bilmiyorum diyor. Kendine göre haklı nedenlerden kadın cinayeti işeyen  Afganlı bunu neden büyüttüğümüzü herhalde anlamıyor. Göçmenlerin işyerinde bir anlaşmazlık çabucak sopalı ve palalı bir savaşa dönüşebiliyor. Böylesine olaylardan biz kendimizi tam olarak kurtaramamışken, göç dalgası bizim yaşam tarzımıza olumlu bir katkı yapmıyor. İlkel yaşam şekli yeniden güç kazanıyor, bireysel istekler için zorbalık prim yapıyor. Genç cumhuriyetimizin yetiştirdiği insan kalitesini “sulandırmak” istemiyorsak;  kültürümüzü koruyup, eğitim seviyemizi artırmaya devam etmek için göçmenlerin eğitimi ve oryantasyonu için çaba sarf etmemiz lazım.

13 Eylül 2022

 

 

 

 

 

7 Eylül 2022 Çarşamba

AMERICAN WAY - Amerikan Tarzı

 

American Way (Amerikan Tarzı)

 Amerikan rüyası diye bilinen tabir, sınırsız ilerleme ve başarı odaklı özgürce çalışıp çok zengin ve mutlu olma imkanını anlatır. Sistem; kişileri dinamik, pragmatik ve sonuç odaklı olmaya teşvik ettiğinden, bu yola çıkan herkesin hedeflerine varmak için legal ve etik davranmadığı da bilinen bir gerçektir. Ayıp, yasak, yanlış ve günah gibi kavramlar para uğruna feda edilebilir. Bunu yapabilmek için sistem çok güzel kılıflar ve yollar hazırlar.

 John Perkins’in “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları”nı okurken işte bunları düşünüyordum. Birçok ülkenin kaynaklarını, çok uluslu Amerikan şirketlerine aktarmak için, (üzülerek !!) yıllarca çalışıp zengin olan, ailesini bırakıp para ve kadınlarla üzüntüsünden ne yapacağını bilmeden yaşayan ve emekli olduktan sonra tövbe edip yaptıklarını anlatan bir kitap yazıp, bize satıp daha da zengin olan bu arkadaşın durumuna çok üzüldüm. Anlattıkları, üzerinden otuz yıldan fazla zaman geçen ve artık herkesçe bilinen olaylara ait olduğu ve bugün nelerin peşinde olabilecekleri ile ilgili hiçbir ipucu vermediği için vay uyanık demekten başka elden bir şey gelmiyor.

 Amerikan tarzının en dikkatimi çeken taraflarından biri, üzüntülerini ve kayıplarını da kazanca çevirerek ellerini temizlemeyi bilmeleri. O ülkelerde sebep oldukları sefalet ve ölümlerle ilişkilendirilemedikleri için “üzülerek yaptım” diyerek olayı geçiştirebiliyorlar. Burada sorun galip gelen tarafta olmaları. Yoksa kaybeden taraftaki savaş suçlularının insan hakları mahkemelerinde yargılandığı gibi yargılanmamaları için engel yok. Bırakın Ekonomik Tetikçileri, Gladio içinde olup kitlelere ateş edip, insan öldürüp ülkede kargaşa çıkardıklarını TV belgesellerinde anlatan tetikçilerden yargılanan var mı? Yani güçlünün hep haklı ilan edildiği bir dünyada değişen bir şey yok.

Unutmamak lazım ki; Amerikan Tarzı sadece çokuluslu dünya devi olmuş batılı şirketlerin çıkarlarına hizmet ederken kullanabilir. Yani telif hakkı korumalı. Geçmişte denemeye kalkan diğer ülkeleri iyi dövdükleri bilinir. 

7 Eylül 2022

 

6 Eylül 2022 Salı

DOĞUM GÜNÜ

DOĞUM GÜNÜ

 Benim çocukluğumda doğum günüm pek kutlanmazdı. Hatta neredeyse hiç kutlanmazdı diyebilirim. Sonraki yıllarda elbette doğum günümü kutladık ve her yeni yaşımda dönüp yaptıklarımı ve yapamadıklarımı gözden geçirmeyi de ihmal etmedim. Atmış yaşından sonra (kendimi ne kadar genç görüyorsam !!) yaş almak yerine verip geri dönmeyi denedim ama kabul ettiremedim. Kimse görmese de içimde yaşattığım çocuğu yaşlılığıma verdiler galiba.

 Bu seneki doğum günümde “yeni yaşını nasıl buldun” diye soran Osman kardeşime “çok yaş, hiç tavsiye etmem” dediğimi hatırlıyorum. Bu yaştan sonra kutlanan doğum günleri, “iyi ki doğdun” mu yoksa bir geri sayım mı emin değilim. Güzel olan günlerin değil hayata katkımın azalmadığını görerek yaşamak.

 6 Eylül 2022

5 Ağustos 2022 Cuma

FOÇA NE KADAR CITTASLOW

                      FOÇA NE KADAR CITTASLOW

 Önümdeki BMW saatte 30-40 km hızla(!) Foça-Bağarası yolunda yokuş aşağı inerken arkasında konvoy olmaktan başka çok bir seçenek yok. Çünkü yolun tepelerin arasında dolaşan bu virajlı bölümünde sollama yasağı var. Ben de pek çok İzmirli/Foçalı gibi sakince konvoyda ilerliyorum. Bu arada; neden bu kadar yavaş gittiğimizi düşünmek için fazlaca vaktim var ve bu vakti israf etmemek lazım:

 - En dramatik neden araçta hamile ya da hasta bir yolcunun rahatsız olmaması için yavaş sürmek olabilir. Bu durumu bulunduğum konumdan teyit etmem imkansız.

 - Sürücü acemi ya da yaşlı olabilir ve bu hız onun için uygun hız olabilir. Sürücüyü göremediğim için bir şey söylemek zor.

 - Son yakıt zamlarından sonra, ekonomi yapmak için yavaş gidiyor olabilir. Bu durumu da anlayışla karşılamak lazım.

 - Belki de araçta bir arıza olabilir ve çekici çağırmak yerine kendisi aracı bakıma götürüyordur.

 - Küçük bir ihtimal de olsa arkasındaki araca engelleme yapıyor da olabilir çünkü tatil beldesine her çeşit insan geliyor ve bunu da gördüm.

 - Önünde daha küçük ve yavaş bir aracın arkasında gidiyor olabilir. Burada insanlar korna çalmak yerine sollama fırsatı bulana kadar yavaş aracın peşinde konvoy olabiliyor.

 Neyse ki olası ihtimaller biterken, tepelerin virajlı yollarını aşıp düzlüğe vardık ve konvoydaki araçlar sırasıyla yavaş giden BMW’yi sollamaya başladı. Sıra bana geldiğinde uygun zamanda sinyal verip aracı sollarken içindekilere bakmadan edemedim.  Üzülerek söylemeliyim ki mühendis aklımla bulabildiğim gerekçelerin hiçbiri doğru değildi. Şöför dahil dört hanımefendi, keyifli bir muhabbetin dibine vurmuş, çay servisi olmasa da çınar altında yan masalardan kendilerini soyutlamışcasına sohbet ediyorlardı.

 Araçta tek başıma giderken, onların bu keyifli yolculuklarını kıskanmadım dersem yalan olur. Onları sollayanların bu durumu belki gülerek ama anlayışla karşılamaları da Foça’nın cittaslow ünvanını ne kadar hak ettiğini göstermesi açısından memnuniyet verici.

5 Ağustos 2022


14 Mart 2022 Pazartesi

BİR ANJİYO HİKAYESİ

                                  BİR ANJİYO HİKAYESİ

 Sigara içmemin ve stresin faturasının bir gün dan diye önüme konulacağını biliyordum. Bu yüzden pazartesi beni anjiyo odasına alırlarken ne geçirmekte olduğum kalp krizi ne de sonuçları için sitem etmeye hakkım olmadığının farkındaydım. Şimdi yattığım yerden süreci yaşamaktan ve ödeyeceğim bedelin ne olacağını görmekten başka bir seçeneğim yoktu.

 Ankara'da bildiğimiz özel hastanelere benzemese de İzmir'in en iyi özel hastanelerinin birinde çok başarılı bir hocanın hızlı teşhis ve yönlendirmesiyle birazdan kalp damarlarıma müdahale edilecekti. Tabi öncesinde yapılacak tetkikler için kan alma odasına, radyoloji bölümüne, sekreterliğe, kayıt bürosuna ve kardiyo servisine gitmek için yabancısı olduğum hastane koridorlarında bir elimde montum, diğerinde gittikçe kabaran dosyam ve göğsümde gittikçe artan ağrı ile dolaşırken; bir tekerlekli sandalye ve hastabakıcı verilmemesini,  kendim ettim kendim buldum diyerek önemsemedim. Hocanın sekreterinin sıra numarası almayın demesine rağmen her bölümün kendi işleyişine sahip çıkıp beni sırada bekletmesi; ödediğim bedeli artırsa da bence normaldi. Radyoloji bölümüne girdiğimde çalışan gençlerin birbirleriyle neşeli takılmaları ve enerjilerini görüp biraz moral buldum. Aralarında şakalaşıp yüksek tondan sohpet ederken benim sintigrafimi de araya sıkıştırıverdiler. Gerçi ilaç vermek için koluma taktıkları katateri çıkardıktan sonra alelacele deliğin üzerine koydukları gazlı bezi söyledikleri gibi tampon yapamadığım için yerlere kan aktı ama neyse ki hem montumu hem dosyamı alıp hem de kolumdak beze baskı yapıp odadan hızla çıkamadığım için bana kızmadılar.

 Tetkiklerden sonra hocamın kararı hemen anjiyo olunca önce kardiyo servisindeki odama çıkıp hastane önlüğünü giydim. Sonra bir hemşire elimin üzerinde damar yolu açtı ve beni yatağımla anjiyo odasına indirdiler. Asansörde giydiğim hastane önlüğünün de cebi olmadığını düşündüğümü hatırlıyorum.

Anjiyo işlemini ilk kere deneyimleyen biri olarak en ilgimi çeken tarafı eğer başıma bir şey gelirse ölümüme şahitlik edebilecek olduğumdu. Çünkü bir ara cihazdan gelen bip sesleri hızla azalmaya başlayınca; arka arkaya öksürmem istenip, damar yoluna birkaç ilaç zerk edildiğinde, o an hangi dünyada kalacağımla ilgili bir kararsızlık olduğunu fark ettim. Çokça söylendiği gibi hayatım gözümün önünden bir şerit gibi geçmedi ve gözlerim kararmaya başlarken hala koyun gibi kararın sonucunu bekliyordum. Bunları anlatabildiğime göre karar malum. Son beş ayda 13 kişilik üniversite sınıfımdan iki meslektaşımızı kaybedince bu dönem kotası dolmuş olmalı.

 Anjiyo işleminden sonra kardiyoloji yoğun bakım servisine getirdiklerinde, benden başka hasta olmadığını görüp özel sigortamın bir güzellik yapıp servisi benim için kapatmış olabileceğini düşünmek çok hoşuma gitti; ta ki diğer hastane acillerinden hastalar gelmeye başlayıncaya kadar. Geceyi yoğun bakımda geçireceğimi öğrendikten sonra ilk aklıma gelen ailemle nasıl haberleşeceğim oldu. Cep telefonumu sorduğumda, cihazlara etkisi olur diye alamayacağım söylenince servisteki hemşirelerin kullandıkları telefonların markasını öğrenip bir tane ısmarlasam mı diye düşünürken, refakatçımı kapıya çağırıp uzaktan görüştüreceklerini söyleyerek sorunu çözdüler.  Yoğun bakımda vakit geçirmenin ne kadar zor olduğunu bilmiyordum. Duvarlarda bir resim dahi olmadığı için, tesisatı inceleyip sağa sola bakınırken karşı duvardaki saatin yavaş gittiğine karar verdim. Çünkü bu kadar bakındıktan sonra onbeş dakika geçmiş olamazdı. Evdeki saat olsaydı kesin bir saat geçerdi. Başka hastanelerin acillerinden hastalar gelmeye başladığında, teslim eden ekipten ve hastadan künyesini ve hikayesini dinleyerek  vakit geçirip onlarla bir gönül bağı kurduktan sonra verdikleri ördeğe idrarımı yapmam gerektiğini söylemeleri hiç hoşuma gitmedi. Benim gibi diğer yataklarda uzanmış çoğu benden yaşça büyük hastaların ve karşımdaki bankoda oturan iki hemşirenin gözlerine bakarak örtünün altına ördeği koyup birkaç deneme yaptıysam da olmadı. Nasıl oldu anlamadım ama hemşire eğer idrarımı bu yolla yapamazsam sonda takmak zorunda kalacağını söyledikten birkaç dakika sonra idrarımı yaptım. Gecenin sonunda bu konuda o kadar deneyim kazandım ki artık herkese bakarak idrarımı yapabileceğimi düşünüyorum.

 Sabah doktor kontrolundan sonra servise alındığımda odada beni merakla bekleyen eşim, kızım ve gelinime anlatacak çok şey birikmişti. Geceyi uyumadan geçirirken hemşirelerin aralarındaki konuşmalarından hastanedeki dedikoduları duymuştum. Hele hafta sonu söz kesileceği için heyecanlanan hemşire kızımızın takılarını, planlarını ve ailede yaşananları diğer hemşirelerle paylaşması ve düşüncelerini teyit ettirmek için arada hastalara da sorması büyük incelikti.

 Hastaneye girişimden sonra hizla kötüleşen sağlık durumumun düzelmesine paralel, odaya geçince yaşam konforum da artmaya başlamıştı. Ailemle konuşma, telefonu kullanma, ayağa kalkma, tuvalete gitme, kahve içme, tv seyretme vs.  Odada geçirdiğim bir geceden sonra doktorun onayı ve elime verdiği reçeteyle taburcu olmak kaybettiğim eşşeği bulmak kadar keyifliydi. Keyfimizi artıran da eşimin bir gün önce yağmurda nereye park ettiğini hatırlayamadığı arabayı hastane etrafında yaptığımız kısa gezintide bulup evde bizi bekleyen iki köpeğimize dönmek oldu. Akşam yurdışından gelen oğlumun ve okuldan çıkan torunumun da katılmasıyla tüm aile bir araya geldiğimizde bana verilen  ikinci şansı bir kadeh kaldırarak kutlayamasam da ailemi görmenin mutluluğu tarifsizdi.

 14 Mart 2022

11 Ocak 2022 Salı

KAYIK

KAYIK

 

Kıra bakıp deniz görürsün

Kayığın yokken kürek alırsın

Kalan bir tutam ömrünü

Sanki yüzyıl sanırsın


Uyansan da gece bitmiyor

Hayal dünyasının damı akıyor

İzmir’in Varyant’ından

Yolun sonu görünmüyor

 

Yaşadın dolu dolu

Kalan anıların artık tozlu

Terleyip çalışıp kat ettin

Geçtiğin onca yolu

 

Her damla denize varır

Sanma zaman yaranı onarır

Işıklar kapandığında

Yüreğin sevgiyle kalır

 

Foça sahilinde bir kayık bekler

Beklerken günü güne ekler

Bir anlamı oldukça

Hayat yaşamaya değer

 

11 Ocak 2022