14 Mart 2022 Pazartesi

BİR ANJİYO HİKAYESİ

                                  BİR ANJİYO HİKAYESİ

 Sigara içmemin ve stresin faturasının bir gün dan diye önüme konulacağını biliyordum. Bu yüzden pazartesi beni anjiyo odasına alırlarken ne geçirmekte olduğum kalp krizi ne de sonuçları için sitem etmeye hakkım olmadığının farkındaydım. Şimdi yattığım yerden süreci yaşamaktan ve ödeyeceğim bedelin ne olacağını görmekten başka bir seçeneğim yoktu.

 Ankara'da bildiğimiz özel hastanelere benzemese de İzmir'in en iyi özel hastanelerinin birinde çok başarılı bir hocanın hızlı teşhis ve yönlendirmesiyle birazdan kalp damarlarıma müdahale edilecekti. Tabi öncesinde yapılacak tetkikler için kan alma odasına, radyoloji bölümüne, sekreterliğe, kayıt bürosuna ve kardiyo servisine gitmek için yabancısı olduğum hastane koridorlarında bir elimde montum, diğerinde gittikçe kabaran dosyam ve göğsümde gittikçe artan ağrı ile dolaşırken; bir tekerlekli sandalye ve hastabakıcı verilmemesini,  kendim ettim kendim buldum diyerek önemsemedim. Hocanın sekreterinin sıra numarası almayın demesine rağmen her bölümün kendi işleyişine sahip çıkıp beni sırada bekletmesi; ödediğim bedeli artırsa da bence normaldi. Radyoloji bölümüne girdiğimde çalışan gençlerin birbirleriyle neşeli takılmaları ve enerjilerini görüp biraz moral buldum. Aralarında şakalaşıp yüksek tondan sohpet ederken benim sintigrafimi de araya sıkıştırıverdiler. Gerçi ilaç vermek için koluma taktıkları katateri çıkardıktan sonra alelacele deliğin üzerine koydukları gazlı bezi söyledikleri gibi tampon yapamadığım için yerlere kan aktı ama neyse ki hem montumu hem dosyamı alıp hem de kolumdak beze baskı yapıp odadan hızla çıkamadığım için bana kızmadılar.

 Tetkiklerden sonra hocamın kararı hemen anjiyo olunca önce kardiyo servisindeki odama çıkıp hastane önlüğünü giydim. Sonra bir hemşire elimin üzerinde damar yolu açtı ve beni yatağımla anjiyo odasına indirdiler. Asansörde giydiğim hastane önlüğünün de cebi olmadığını düşündüğümü hatırlıyorum.

Anjiyo işlemini ilk kere deneyimleyen biri olarak en ilgimi çeken tarafı eğer başıma bir şey gelirse ölümüme şahitlik edebilecek olduğumdu. Çünkü bir ara cihazdan gelen bip sesleri hızla azalmaya başlayınca; arka arkaya öksürmem istenip, damar yoluna birkaç ilaç zerk edildiğinde, o an hangi dünyada kalacağımla ilgili bir kararsızlık olduğunu fark ettim. Çokça söylendiği gibi hayatım gözümün önünden bir şerit gibi geçmedi ve gözlerim kararmaya başlarken hala koyun gibi kararın sonucunu bekliyordum. Bunları anlatabildiğime göre karar malum. Son beş ayda 13 kişilik üniversite sınıfımdan iki meslektaşımızı kaybedince bu dönem kotası dolmuş olmalı.

 Anjiyo işleminden sonra kardiyoloji yoğun bakım servisine getirdiklerinde, benden başka hasta olmadığını görüp özel sigortamın bir güzellik yapıp servisi benim için kapatmış olabileceğini düşünmek çok hoşuma gitti; ta ki diğer hastane acillerinden hastalar gelmeye başlayıncaya kadar. Geceyi yoğun bakımda geçireceğimi öğrendikten sonra ilk aklıma gelen ailemle nasıl haberleşeceğim oldu. Cep telefonumu sorduğumda, cihazlara etkisi olur diye alamayacağım söylenince servisteki hemşirelerin kullandıkları telefonların markasını öğrenip bir tane ısmarlasam mı diye düşünürken, refakatçımı kapıya çağırıp uzaktan görüştüreceklerini söyleyerek sorunu çözdüler.  Yoğun bakımda vakit geçirmenin ne kadar zor olduğunu bilmiyordum. Duvarlarda bir resim dahi olmadığı için, tesisatı inceleyip sağa sola bakınırken karşı duvardaki saatin yavaş gittiğine karar verdim. Çünkü bu kadar bakındıktan sonra onbeş dakika geçmiş olamazdı. Evdeki saat olsaydı kesin bir saat geçerdi. Başka hastanelerin acillerinden hastalar gelmeye başladığında, teslim eden ekipten ve hastadan künyesini ve hikayesini dinleyerek  vakit geçirip onlarla bir gönül bağı kurduktan sonra verdikleri ördeğe idrarımı yapmam gerektiğini söylemeleri hiç hoşuma gitmedi. Benim gibi diğer yataklarda uzanmış çoğu benden yaşça büyük hastaların ve karşımdaki bankoda oturan iki hemşirenin gözlerine bakarak örtünün altına ördeği koyup birkaç deneme yaptıysam da olmadı. Nasıl oldu anlamadım ama hemşire eğer idrarımı bu yolla yapamazsam sonda takmak zorunda kalacağını söyledikten birkaç dakika sonra idrarımı yaptım. Gecenin sonunda bu konuda o kadar deneyim kazandım ki artık herkese bakarak idrarımı yapabileceğimi düşünüyorum.

 Sabah doktor kontrolundan sonra servise alındığımda odada beni merakla bekleyen eşim, kızım ve gelinime anlatacak çok şey birikmişti. Geceyi uyumadan geçirirken hemşirelerin aralarındaki konuşmalarından hastanedeki dedikoduları duymuştum. Hele hafta sonu söz kesileceği için heyecanlanan hemşire kızımızın takılarını, planlarını ve ailede yaşananları diğer hemşirelerle paylaşması ve düşüncelerini teyit ettirmek için arada hastalara da sorması büyük incelikti.

 Hastaneye girişimden sonra hizla kötüleşen sağlık durumumun düzelmesine paralel, odaya geçince yaşam konforum da artmaya başlamıştı. Ailemle konuşma, telefonu kullanma, ayağa kalkma, tuvalete gitme, kahve içme, tv seyretme vs.  Odada geçirdiğim bir geceden sonra doktorun onayı ve elime verdiği reçeteyle taburcu olmak kaybettiğim eşşeği bulmak kadar keyifliydi. Keyfimizi artıran da eşimin bir gün önce yağmurda nereye park ettiğini hatırlayamadığı arabayı hastane etrafında yaptığımız kısa gezintide bulup evde bizi bekleyen iki köpeğimize dönmek oldu. Akşam yurdışından gelen oğlumun ve okuldan çıkan torunumun da katılmasıyla tüm aile bir araya geldiğimizde bana verilen  ikinci şansı bir kadeh kaldırarak kutlayamasam da ailemi görmenin mutluluğu tarifsizdi.

 14 Mart 2022

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder