SAYMAKLA BİTMEZ
Çocukluğumda en zor gelen
işlerden biri sabah beşte uyandırılıp eksik işçi olduğunda evin altındaki gevrek fırınımızda çalışmaya
inmekti. Sonra saat yedide paydos edip yıkanıp okula giderdim.
Zor günlerdi. Fırında gece
üçte başlayan çalışma için İzmir’in farklı semtlerinde oturan işçiler, kendi
araçları ve toplu taşım olmadığı için yayan gelirlerdi. Oniki saatlik bir
çalışmanın ardından öğleden sonra paydos etmiş bir işçinin bazen sabah işe geç
gelmesi en çok benim için sorun olurdu. Kimin ne zaman geç kalacağı belli olmadığından,
hangi sabah işe çağırılacağımı bilmeden uyurdum.
Gevrek yapmayı işçimiz Tevfik Abi’den (Tevfik Özkan) öğrenmiştim ama gevrek
yapmak gelecekteki hedeflerim arasında olmadığından, bütün istediğim işi
bitirip kendi hayatıma dönmek için siparişleri bir an önce tamamlamaya
çalışmaktı. İşte her şeyi saymaya o günlerde başladım. Kazana atılan simitleri,
açkıdakileri, fırından çıkanları……. Hatta Tevfik Abi’nin her seferinde pekmez
kazanına kaç simit attığından yola çıkarak siparişin ne zaman tamamlanacağını
hesaplar, oradan geri sayım yapardım. Yıllarca, ihtiyaç olduğunda veya uzun
tatillerde bu şekilde çalışarak edindiğim sayma alışkanlığımın zaman içinde
baktığım objeleri saymaya dönüşeceğini elbet bilmiyordum. Hatta bunu bilinçsiz
olarak yaptığımı da çok sonra fark ettim.
Şimdi pek çok zaman gördüğüm
objeleri veya şekilleri istemsizce sayarken bulurum kendimi. Bu, halıdaki bir
motif tekrarı, bir kamyonun tekerlek adedi veya demir parmaklıktaki çubuk sayısı
gibi her şey olabiliyor. İşin kötüsü bu gereksiz bilgiyi anında çöp sepetine
atıp hafızda tutmadığımdan; tekrar gördüğümde kendimi tekrar sayarken
buluyorum.
Her gün gördüklerim saymakla
bitecek gibi değil. Eminim psikologlar buna bir isim koymuşlardır. Bense sayısıyla
ilgilenmek yerine gördüklerimin keyfini çıkarmak için kendimi eğitmeye
çalışıyorum..
16 Nisan 2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder