7 Kasım 2024 Perşembe

SANRI

 

SANRI

İngiliz Burnu’nda Foça’nın serin ve sakin bir yaz sabahı. Sakin şehir ünvanını alsa da birazdan insan kirliliğinin doğal güzellikleri ve huzuru pervasızca talanı başlamak üzere.  

Çevredeki çadır ve karavanlarda hareketlenme yokken sabahın sakinliğinin keyfini çıkarmak için yürüyüşe çıkan adam, elinde baston gibi tuttuğu bir dal parçasıyla deniz kenarındaki patikadan burnun ucundaki kumsala doğru ilerledi. Ara sıra yaptığı bu yürüyüşlerle, kafasındaki düşüncelerden uzaklaşıp, dikkatini doğaya vererek mutsuzluğunu azaltabiliyordu. Ama o gün yürüyüş sırasında, yamaçtaki çitlembik ağacının altında, elinde bir kupa ve kitabıyla oturmuş kadını fark etti.  Kadın açık mavi yazlık salaş bir pantolon ve beyaz şile bezi bluzuyla, manzaranın doğal bir parçasıymışçasına, sırtın ağaca yaslamış, huzur depolar gibiydi.

Uzaktan gelen dalgaların sesine, hafif poyrazın oynaştırdığı yaprakların katılmasıyla oluşan sabah müziğini, bir Foça kerkenezinin çığlığı bölünce; kadın, saçlarını eliyle  omuzlarına attı ve gözlerini okuduğu kitaptan kaldırıp çevresine bakındı. Sabahın bakir ışıklarının aydınlattığı yüzünde bir su perisi güzelliği vardı.  Okuduğu ya da yaşadığı  huzuru yansıtan o yüz, aşksız yılların susuzluğunu giderircesine havaya karışınca, Orak Adası’nın kayalıklarında sirenlerin büyülü rapsodisi başladı. Bu görkemli manzarada fazla olduğunu düşünen adam kımıldayamadan olduğu yerde kaldı.

Bir başkasının varlığını hisseden kadın yavaşca dönüp ona baktı. Günü aydınlatan gözleri günaydın der gibiydi.  Günaydın demek ve el sallamak isterken elini kaldırmaya çalışan adam,  önce parmaklarında bir serinlik hissetti, ardından her yer karardı.

Gözlerini açarken, adam önce  yastığında kımıldayan elini gördü, sonra da artık orada olmadığını. Yaşanmamışlıklar evrenine açılan kapı kapanmıştı.

Artık, bugünü de burada geçirecekti.

7 Kasım 2024

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder