20 Aralık 2023 Çarşamba

İZMİR'İN ESKİ GÜZELLİKLERİ

 

İZMİR’İN ESKİ GÜZELLİKLERİ

Doğup büyüdüğüm İzmir sokaklarına sık olmasa da uğruyorum. Konak Meydanı,  Kemeraltı girişi, Beyler Sokakları ve Arap Fırını Semti.  Yıllar sonra ilk İzmir’e gelip ziyaret ettiğimde yaşadığım şoku atlatsam da İzmir tarihinin önemli bir parçasının yok olmaya terk edildiğini görmek üzücü. Mimarisi orijinal haliyle korunabilen bina bulmak çok zor. Kalan birkaç binada da el yapımı demir kapıların ve  cumbaların söküldüğünü, çöken binaların arazilerinin otopark olarak kullanıldığını görmek gerçekten içimi acıtıyor. Yarım da olsa ayakta kalabilen yapılar, derme çatma  eklerle tadilat gördüğü gibi cepheleri reklam panosu ve klimalarla kaplı. Onlara baktıkça kendimi çekirge saldırısına uğramış bir tarlada gibi hissediyorum. Bu tarihi semtlerin yeni sakinleri belki geçmişte orada yaşamadıkları için değerini bilemeyebilir ama İzmir’in tarihini taşıyan bu binalara herkesin istediğini yapabiliyor olması doğru gelmiyor. Yılların eskitip cilaladığı Arnavut kaldırımlı yolları, cumba balkonlu, mermer merdivenli geniş girişli evleriyle ve yasemin kokan sokaklarıyla bu semtleri artık ne çocuklarımıza ne de başkalarına gösteremeyeceğimize çok üzülüyorum.

Talana varan bu değişimin ne zaman başladığını tam olarak bilemiyorum ama atmışların sonunda belediye başkanı Asfalt Osman (Osman Kibar) sokağımızdaki güzelim Arnavut kaldırımı parkelerin üzerine asfalt döktürdüğünde herkes alkışlarken ben ağlamaklı olmuştum. O tarihi parke taşları hala asfaltların altında durmakta. Konak meydanı da yanılmıyorsam belediye başkanı İhsan Alyanak zamanında meydanın tamamını kaplayan çirkin SSK blokları dikilerek yok edildi.  Konaktaki saat kulesi, hükümet konağı, Elhamra sinaması ve Milli Kütüphane, çevresindeki  yapılaşmalarla artık gözlerden uzak. Varyant yolunun ihtişamını ve Bahri Baba Parkını da aynı şekilde yeni düzenlemenin içine gömmüşler. Kemeraltı girişindeki tarihi Ferit Eczacıbaşı Şifa Eczanesi nedendir bilinmez çamaşır deposuna çevrilmiş.  Aynı şekilde Özsüt’ün Havuzlubey çarşısındaki ilk dükkanı da çarşı yıkılacağı için kapalı. Şükran Lokantası Kemeraltını bırakıp Çeşmeye taşınmış. Arap Fırını sokağı olan 442. sokakta Ülkü ilkokulu ve Maarif Müdürlüğü binası çökmek üzere. Kordonda Atatürk Heykelinin cesameti, çevresindeki yüksek apartmanlarla yok edilmiş.

Ben tarihimi ve anılarımı zihnimde canlandırıp idare edebilirim ama ne yapılmaya çalışıldığını anlayamıyorum. Tarih görmek isteyenler başka ülkelere mi gitmek zorunda? Bu durumun sadece İzmir’e mahsus olduğunu da zannetmiyorum. O yüzden sadece kalanı kurtarmak değil, geçmişe saygı adına bazı önemli yapıların tekrar ayağa kaldırılması gerekiyor. Tarihçiler ve mimarlar, yerel halk ve idarelerle çalışarak bir şeyler yapmazlarsa; eski iyon şehirlerinin bugün iğneyle kazılıp çıkarılması gibi; birilerinin İzmir’in tarihini ortaya çıkarması için birkaç bin yıl bekleyeceğiz.

20 Aralık 2023

15 Aralık 2023 Cuma

LifePO4 AKÜ DENEYİMİ

 

LifePO4 Akü Deneyimi

Kış sonunda bakım için tersaneye çektiğim teknemizin mutfak tezgahı altına kullanılmış bir ofis buzdolabını yerleştirme planımla ilgili olarak uzun süre plan yapmaktaydım.  Değişiklik öncesi (1000 watt 12 V pwm) akıllı inverter, (165 watt modifiye sinüs)solar panelden  (95 Ah EFB Mutlu Akü) servis aküsünü besleyip; hidrafor, macerator, elektrikli wc ve ışıklara enerji sağlıyordu. Marş için de 135 Ah SFB Mutlu akü kullanıyordum.

Elimde mevcut 90 litrelik 220 V buzdolabını teknede kullanmak için mevcut servis aküsü yetersiz kalacağından herkes gibi ben de servis aküsü olarak kullanabileceğim derin döngülü bir jel akü için araştırma yaparken lityum akülerle ilgili bilgiler gözüme çarptı. Derin döngülü jel akülerin kapasite kullanımı sulu akülere oranla daha iyi olduğundan, teknelerde tercih edildiğini biliyordum. Ancak güneş enerji sistemlerinde, elektrikli arabalarda ve  tekne/karavanlarda  servis aküsü olarak Lityum Ferro Fosfat (LifePO4) akü kullanımının daha avantajlı olabileceğini gösteren bazı çalışmaları gördükten sonra fiyatlarını araştırmaya karar verdim. 

LifePO4 akülerin kapasitesinin  %95e kadar voltaj düşmeden (tıpkı cep telefonlarındaki gibi) kullanılabildiğini bu nedenle almayı planladığım jel akünün yarısı kapasitesinde bir lityum akü ile işimi görebileceğimi hesaplayınca 200 Ah bir jel akü yerine yerli üretim 100 Ah Megacell LifePO4 akü ısmarladım. Birçok yabancı markanın aksine bu yerli üretim akülerin seri veya paralel bağlama özelliği olması da ilgimi çekmişti. Ayrıca bütün gün çalışacak buzdolabı ve teknenin diğer elektrikli aletleri için 165Wattlık solar panelin yeterli olmayacağını hesapladığımdan aynısından bir adet daha sipariş verdim.

Geriye 220 V buzdolabını teknede kullanmamla ilgili iki potansiyel sorun kalmıştı:

1-  buzdolabı motorunun kalkışta 5-6 kat fazla akım çekmesi

2- 1000 watlık inverterim aslında kullanımda 600 watt için uygun olması

Bu iki konunun inverterin limitlerini zorlayabileceğini düşünmekle birlikte, ben nasılsa elimde var diyerek 220V buzdolabını kararımı değiştirmedim. Acil durum planı olarak da buzdolabı motorunun kalkış devresine diyot ilavesiyle yavaş kalkış yapmasını sağlamayı bu da olmazsa 12 volt buzdolabı almayı düşündüm.

2 adet 165 Watt modifiye sinüs solar panel, 1000 watt 12V pwm inverter ve 100 Ah Megacell LifePO4 aküden olusan servis elektrik sistemi  7 aydır sorunsuz kullanmaktayım. Bu süredeki gözlemlerime göre:

- 220 lik eski buzdolabını kullanmak hiç sorun çıkarmadı.

- Buzdolabı çalışırken, ayrıca 220V 140 wattlık bir şarj aletiyle marş akülerini doldurup, elektrikli tuvaleti ve hidroforu da sorunsuz kullanabildik.

- Megacell LifePO4 akü çok başarılıydı ve solar panellerimiz aküyü dolu tutmakta yeterli oldu.

- Gerektiğinde ilave LifePO4 akülerle sistemi büyüterek 24 V yapma veya amper saatini artırma imkanı var.

-12 kg lık ağırlığıyla aküyü taşımak ve montajını yapmak kolay oldu. Akü ağırlığını safra olarak kullananlar için bu bir dejavantaj olabilir.

- LifePO4 aküyle ilgili dikkat edilmesi gereken tek konu aşırı deşarjla akünün 10V un altına düşmesini engellemektir. 10 Voltun altında akünün üzerindeki akıllı yönetim sistemi aküyü korumaya alıp kapatacağından; akıllı inverter akü görmeyeceği için kendini kapatacak ve solar panellerden besleme olmayacağı için de akü kapalı kalacaktır. Bu durumda sistemin tekrar çalışabilmesi için önce lityum aküyü başka bir akü veya elektrik sisteminden birkaç dakika şarj edip açılmasını sağlamak gerekir.

- Marş motorları çok yüksek akım çektiğinden ve aldığım LifePO4 akünün maksimum deşarj akımı 50A olduğu için bu aküler marş aküsü olarak kullanılamaz.

LifePO4 Akü ile ilgili gözlemlerime devam ediyorum. Eğer arada bahse değer bir konu olmazsa yaklaşık iki yıl sonra güncel değerlendirmelerimi tekrar aktarmayı planlıyorum.

15 Aralık 2023

 

 

5 Aralık 2023 Salı

EN BÜYÜK TEHDİT

 

EN BÜYÜK TEHDİT

Sanki bir uykudan kalkmış gibi, karanlıklardan çıkıp anı yakalamaya çalışırken kendimi ayakta dikilir buldum. Hem de arabanın kapısının yanında ve bulvarın ortasında. Neden ve nasıl oraya geldiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Daha ilginci zaman, yer ve kimlikle ilgili bir boşluk içinde yüzer gibiydim. Belki de uzaylılar kaçırıp geri getirmişlerdi.  Sonra karşımda duran adamı fark ettim. Ama o uzaylı değildi. Dehşet içinde bana bakarken bir yandan da telaşla ceplerini yokluyordu. Kaşımın yanından yanağıma süzülüp beyaz yazlık ceketime akan kanı o zaman gördüm.  Ne yani, yere kadar indirme zahmetine katlanmadan gemiden mi atmışlardı öylece?  Uzaylılara taş atanların cezasını ben mi çekecektim?  Uzaylı olmayan adam aradığı kolonyalı mendili bulunca bana uzatıp kafamdaki yaraya bastırmamı söyledi. Kafamda gösterdiği yere koyup avucumla bastırdığım kolonyalı mendili çok küçüktü ve kanı durduramadı. Elimden süzülen kan gömlek manşetine akıyordu.

Başımı çevirince arabamın ön tarafından dumanlar çıktığını ve eğer arabayla beraber uzay gemisinden atmadılarsa kaza yaptığımı anladım. Neden bu kadar sakin olduğum, neler yaşadığım ve ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bulvarın karşı tarafından gelen bir açık kasa kamyonet durup, şoförü hastaneye götürmek için beni aldığında hiç itiraz etmeden yanına oturdum. İşte diğer elimde sıkı sıkı tuttuğum çantayı da o zaman fark ettim.  Maaşlar….. Hatırladım, evet maaşlar çantadaydı. Ayın son günüydü ve maaşları ödeyecektim. Para her yerde olduğu gibi hafızamı kazanmak için de işe yaramıştı.

ÖDTÜ’nün yakınındaydık. Şoför hangi hastaneye gidelim deyince ağzımdan Bayındır Hastanesi çıkmıştı ama nerede olduğunu sorunca kerelerce gittiğim bu hastanenin yolunu bir türlü hatırlayamadım. Bir benzinciye soralım dedik. Bir yandan da belki yardım alırım diye birini aramak için cep telefonumu açtım ama ekrandaki isimlerden hiçbirini tanıyamadım. Benzinciden aldığımız tarifle hastaneye ulaştığımızda beni nasıl içeri aldıklarını da hatırlamıyorum. Ama mal canın yongası olduğu için midir bilmem, üzerimdeki kıymetli eşyaları ve maaşların olduğu çantayı vermemek için epey direndiğimi hatırlıyorum. Bir bayan doktorun ikna etmesiyle her şeyi verip sedyeye uzandığımda hala bir şey hissetmiyordum.

Her şeyi unutmanın keyfi uzun sürmedi ve bir müddet sonra kaza anı hariç hafızam geri geldi. Kaza anını da ifademi almak için gelen polisler anlattı. Önümde yan yana giden iki araç köpekten kaçmak için birbirlerine sürtünüp birden durunca aralarında kalmıştım. Kafama dikiş atılıp tetkikler tamamlandıktan sonra sorumluluğu alıp hastaneden ayrıldım. Maaşların olduğu çantayı hastaneye çağırdığım bir çalışana vermiştim.

Taksiden inip eve girdikten sonra bir duş alıp, saatlerce dayak yemiş gibi ağrıyan tüm kemiklerimi dinlendirmek için yatağa girdim ve hemen uyuyakaldım. Sabah yedide evden çıkarken planım bu değildi ama o an tekrar uyanıp uyanamayacağımı dahi düşünmek istemediğim bir kabullenme içindeydim. Hiçbir planın da önemi kalmamıştı.

Hayatlarını beladan uzak geçirmek için titizlenen ve kanunlara uyan insanlar için, trafikte araç kullanmanın EN BÜYÜK TEHDİT olduğunu yaşayarak görmüştüm. Bu anımı;  yola çıkarken o yolculuğun hastanede, hapishanede veya mezarda sonlanabileceğini vurgulamak için paylaşmak istedim.

Benim yolculuğum, birkaç saat sonra tesadüfen uğrayan çocuklarımı kucaklayarak sonlandığı için çok şanslıydım.

6 Aralık 2023

1 Aralık 2023 Cuma

YAŞLILIK VE TEKNOLOJİ

 

YAŞLILIK VE TEKNOLOJİ

Banliyö treninde İzmir’e doğru giderken tam karşımda oturan iki yaşlı erkek aralarında konuşuyor:

- Sen karekodla para çekmeyi biliyor musun?

- Kartla mı yani?

- Hayır. Hani cep telefonundan karekodla diyorum.

- Yok ben sadece kartla çekmeyi biliyorum. Ama onun da şifresini unutmuşum, makine kartı yuttu. Şimdi yenisini göndereceklermiş. Bekliyorum.

- Bana da olmuştu da kartı getiren evde yokum diye geri götürmüş.

- Karekodla para çekmek için makineye telefonu mu sokuyorsun?

- Hayır. Makineye göstermem lazımmış ama ben neresine göstereceğimi bilmiyorum.

Gülümsediğim belli olmasın diye kafamı çevirip dışarıya bakmaya başladım. Gelişen teknolojik uygulamalar hayatımızı hızla değiştirirken, yaşlı nüfusun buna ayak uydurmakta ne kadar zorlandığını düşündüm.

Elli yıl önce evimize sabit telefon bağlandığında on yıldan fazla sırada beklediğimizi hatırlıyorum. ODTÜ’deki öğrencilik yıllarımı slide rule denilen hesap cetveli ile tamamlamıştım. O dönem, bilgisayar mühendisliğindeki IBM 370 ana bilgisayarda bugünkü cep telefonlarındaki işlemciler yoktu ama o tarihlerden sonra bilişim ve iletişim teknolojilerinde  artan bir hızla ilerlemeler kaydedildi. Programlanabilen hesap makineleriyle başlayıp masa üstü, diz üstü bilgisayarlara ve cep telefonlarına doğru geçişin ardından önce akıllı sistemler ve şimdi de yapay zeka uygulamaları yaşamımıza girince; konforlu yaşamak ve varlıklarımızı koruyup değerlendirmek için bu gelişmelere ayak uydurmak bir zorunluluk olmaya başladı. Cep telefonunuzun hayatınızı kolaylaştırabilecek yarıdan fazla özelliğini bilmiyor ve kullanmıyor olsanız bile artık online bankacılık işlemlerinden kaçamıyorsunuz. Neredeyse bir tsunami hızıyla gelen akıllı ev aletleri, dijital bankacılık, dijital para, devlet ve kurumlarla elektronik işlem zorunlulukları, yaşlı nüfusun ikinci baharının çiçeklerini yolacak gibi. Yani emeklilikte bir kenara çekilip hobilerle uğraşırken keyif çatmak hayal oluyor.

Parasal varlığını dijital ortamda değerlendiremeyip kayba uğrayan, aldığı akıllı evin kapısında kalan, yemeğini pişirmek için akıllı fırının ekranında nereye basacağını bulmaya çalışanların ne kadar zorlandığını düşünün. Birçoğu, teknoloji ile arası daha iyi olan yakınlarına, diğerleri dolandırılma korkusu içinde başkalarına muhtaç durumdalar. Bazı belediyelerin yaşlı nüfus için cep telefonu kullanma eğitimleri verdiğini duymuştum ancak geldiğimiz noktada bu da yeterli değil.

Duruma bir başka açıdan bakarsam, teknolojik gelişmelere ayak uyduramayan yaşlılar değil, yaşlılara ayak uyduramayan teknoloji diyebilirim. Gerçekten kullanıcı dostu ara yüzler oluşturulmadan, kullanıcıların teknolojik eğitimli olduğu varsayımı ile sistemler ve aletler geliştirilmesi hiç de doğru değil. Sözüm ona yapay zeka kullandıkları ALO yardım servisleri, bazen en eğitimlileri dahi çileden çıkarmıyor mu?. Dakikalarca saçma sapan menüleri, açıklamaları dinleyip hiçbir işlem yapamadan kapatıyorsak buna yapay zeka demek iddialı olmaz mı?  Akıllı denilen bir  cihazla sorun yaşadığımızda başvurduğumuz yardım kitapçıklarını anlamak için kaç kişinin o konuda eğitimi var ?                                                       

Bütün bunlardan çıkardığım sonuç bana akıllı sistem ve yapay zeka uygulamalarının  daha emekleme döneminde olduğunu gösteriyor. Çünkü sorun bu sistemlerle sorun yaşayanlarda değil. Bu sorunu öngörüp çözemeyen sistemde. Görünen o ki akıllı alet  ve sistemlerinin her çeşit kullanıcı tarafından rahatlıkla kullanılabiliyor olması için daha çok akıllanması gerekli.

1 Aralık 2023