21 Kasım 2019 Perşembe

İlk Teknemiz Adelante




İLK TEKNEMİZ ADELANTE

Deniz tutkunlarının ilk teknesini almaya karar verdikten sonra yaşadığı süreç hem keyifli hem de heyecan verici bir macera gibidir. İlk teknesine kavuşan her kaptanın da bir o kadar ilginç öyküsü vardır. İyi derece tekne bilgisi olan veya böyle bir desteğe yakınından alanlar için daha kolay olsa da; genelde satılık teknelerde dikkat edilmesi  gereken noktalarda zorlanılan bir araştırma sürecidir bu. Oğlum ve kızımın ortak bir teknesi olması için tekne arayışına girdiğim sırada bu süreci deneyimi olmadan ve yardım almadan yaşayan biri olarak, yaşadıklarımızı paylaşmak istedim.

Yıllar önce bir yelkenli hayali kurarken, son birkaç yıldır kullanma kolaylığını da düşünerek gözümü motorlu teknelere çevirmiştim. Aradığımız tekne için yakın limanlarda demirli, 6-9 metre boyda, polyester veya ahşap, 6-8 kişilik ve WC-mutfak ile geniş dinlence ve yüzme platformu gibi ana kriterler belirleyerek satılık tekneleri mercek altına aldım. Teknelere bakmaya başlarken bir teknede bulunması gereken teçhizat ve belgelerle, alım satım işlemleri hakkında liman başkanlıklarının yazılarından ve denizcilerin forumlardan öğrendiklerim bu süreçte çok yardımcı oldu.  İnternetten bulduğum satılık teknelerin özelliklerini bir tabloya kaydederek fiyat-donanım kıyaslamasını kolaylaştırdım. Sonra tekne donanımlarında belirtilen malzemeler hakkında bilgi toplayarak, adı geçen markaların teknik özellikleri ve fiyatları ile ilgili bilgi edindim. Bu arama dönemi bir yıl kadar sürdü.  Uygun bir  bağlama yeri bulmadaki zorlukları dikkate alarak aynı zamanda Foça limanında bir yer de bakmaya başladım.

Deneyimlerim bana ikinci el tekne bakarken istenilen her şeyi bulmanın ve tekneleri kıyaslamanın çok zor olduğunu gösterdi. Ben de sonradan bazı değişiklikler yapabileceğimiz uygun fiyatlı teknelerle daha fazla ilgilenmeye başladım. Tabi marin malzeme ve işçilik denince fiyat ve ücretlerin doğal olarak çok yüksek olacağını da aklımdan çıkarmadım. Bu noktada, tekne almayı düşünenlerin tekne için ödeyecekleri parayla birlikte, bağlama yeri kirasını, 1-2 yılda bir bakım için tersaneye çekme ve konaklama ücretini, değiştirilecek veya yenilenecek donanım ve işçilik masraflarını dikkate almalarını altını çizerek öneririm.


Sonuçta tekne almak gençken evlenmek veya çocuk yapmak kadar arzuyla yapılan bir hareket ve biraz mantık yürütülse de sonunda gözü karartıp yüreğinin götürdüğü yere gitmek lazım. “Adelante” ile ilk karşılaşmamız Foça Büyük Deniz’de sahilde yürüken tersaneden denize indirildiği gün oldu. İsmi ve duruşu dikkatimi çektiği için büyük bir beğeni ile denizle kucaklaşmasını ve limandan ayrılıp gidişini izledim. Yaklaşık bir hafta sonra aynı tekneyi internette satılık ilanında gördüğümde de hemen hatırladım. Sonradan 2014 model bu tekneyi satmak için gerekli makyajı yapıp denize indirdiklerini ve İzmir Bostanlı Balıkçı Barınağına götürüp bağladıklarını öğrendim. Tekne sahibi ile anlaşıp Foça Limanında balıkçı barınağında da bir yer bulunca tekneyi İzmir’den Foça’ya getirip satış işlemlerini tamamladık. 

Bu ara kaptanlık ehliyeti (ADB) alan eşim ve kızımla Adelante’yi yaklaşık bir yıldır keyifle kullanıyoruz. Tabi daha ilk günden, teknenin sorunları kendini göstermeye başladı ve neredeyse her çıkışta bir problemle uğraştık. Daha ilk bakımı için denizden çıkarmadan, aküsünü, sintine ve maceratör pompalarını,  ırgat motorunu, tüm su tesisatını, yüzme merdivenini, ısıtma bujilerini, tankların yerleri değiştirdik ve elektrik donanımında bazı tamirler yaptık. Ayrıca eksik olan gri su tankı, cam silecekleri ve güverte üstü tentesini taktırıp, güvenlik amaçlı vardavelaları dinlenceye kadar uzattık  ve mevzuata uygun can yelekleri, can simidi, radar reflektörü ile usturmaçalar aldık. Bunların tamamı için yapılan masraf tekne bedelinin %15 ine ulaştı ama Adelante’yi aldığımıza hiç pişman olmadık. Bu sorunlarla uğraşmanın bir yararı da tekneyi yakından tanımak oldu. Son zamanlarda problemsiz geziler yapmakla birlikte yakında bakım için tersaneye çekmeyi planlıyoruz.  Karada, hem yıllık bakımını hem de kullanırken not aldığımız tamir ve değişiklikleri kaynaklarımız elverdiğince yapacağız.  Hedefimiz denize tekrar indirdiğimizde daha emin ve sorunsuz bir şekilde Adelante’yle ailecek ve dostlarımızla keyifli geziler yapmak.  

 21 Kasım 2019

4 Kasım 2019 Pazartesi

Avutulmak ve Uyutulmak

AVUTULMAK VE UYUTULMAK

Pek çok kişi gibi avutulan bir çocukluk dönemi geçirdim. Büyükler, davranışlarımı yönlendirmek ve istemedikleri şeyleri yapmamı engellemek için kısa yoldan avutmayı seçmişlerdi. Böylece özgürlüğümü kısıtlamak, gerginliğimi ve ısrarımı önlemek için uzun uzun açıklama yapmaya ve ikna etmeye gerek kalmamıştı. Gerçekleri yıllar sonra öğrendiğimde de öğrendiklerim pek bir işime yaramadı.

Tıpkı bir bulmaca küpü gibi, onlara göre hangi rengimin hangi yüzde olması gerektiğini sorgulamadan avutularak belledim.  Yetişkinlik çağıma vardığımda bulmaca küpümün her yüzünde bir renk vardı. Bu kadar kusursuz olmayan kişiliğim bunu taşımada ne kadar zorlansa da avutularak elde ettiğim alışkanlıklar, özgür benliğime ulaşmakta bir engel gibiydi.

Yetişkin bir birey olarak hayata atıldığımda da durum değişmedi. Bu sefer karar vermeme yardımcı olacak gerçekleri ben ve benim gibi insanlardan saklamak için uyutulmaya başlamıştık. Hayatta neler olup bittiğini, bizden neler sakladıklarını  öğrenmek neredeyse imkansız gibiydi. Pek çoğumuz bize gösterilenle yola devam etmeyi seçtik ama kafamızdaki soru işaretleri kaybolmadı. Gerçeği saklama yolunu seçen herkes için bu kanıksanmış bir davranış şekli haline geldi.

İletişim araçlarının gelişmesi ile kitlelerin hızlı bir şekilde bilgiye erişimine olanak veren teknolojik gelişmeler önceleri bir umut verdiyse de; doğru-yanlış her türlü bilginin ortalığa saçılması sanki bu uyutma döneminin teknolojik versiyonu gibi oldu. Gerçeği ayıklamaya yardımcı bir araç olmadığından, bu bilgi çöplüğünde aranmaktan yorulanlar istediği gerçeği seçer duruma geldi.

Artık insanlık tarihinin barışçıl, özgür ve gelişmiş toplumlar oluşturma yolunda sarf ettiği onca çaba sonuç alamaz durumda. Hangi coğrafyada ve kültürde olursa olsun bu yolda yürümediğini düşündüğüm hiç kimseyi suçlamak için bir nedenim kalmadı. Gerçeği öğrenmek için tüm enerjisini tüketip hiçbir yere varamayacağını düşünen herkes, seçtiği gerçeğin peşinde eylemde.

Benim için gerçek şu ki; avutulan çocukluktan uyutulan yetişkinliğe, gerçeklere ulaşmada bir arpa boyu yol alamadım.

4 Kasım 2019

26 Ağustos 2019 Pazartesi

Hesap Lütfen

HESAP LÜTFEN

Nüfus cüzdanım yaşlanmaya başladı. Toplu taşıma araçlarında bedava seyahat etmeye bir adım kalmışken bir hesap istemek iyi olacak diye düşünüyorum. Hani ileride ödeyemeyeceğim bir meblağa ulaşacaksa ben yavaş yavaş kalkayım diye.

Hesap gelmeden itirazım hazır:
Yılların nasıl geçtiğini vallahi de billahi de anlamadım.

İzmir’in Arap Fırını Sokağında geçen çocukluğum, Sakarya İlkokulu, Hürriyet Ortaokulu ve İzmir Atatürk Lisesi’ni takiben AFS ile ABD’de bir yıl ve ODTÜ, gençlik yıllarımın kronolojisi. Ama yazmak için, o yılların özeti bile çok uzun. Sıradan olmayı beceremediğim için, yaşamadığım macera,  merakımdan yanmayan parmağım kalmamış bir halde yetişkinliğe kapak atmıştım. Sonrasında, bir aile ve işin getirdiği sorumlulukları sırtlayıp Türkiye, İngiltere, Hollanda, Türkiye turunu tamamladığımda ödediğim bedelleri ileride hesaptan düşerler umuduyla yürümeye devam ettim.

Hayat anlayışım değil ama hayatım hep değişti. Peynirsiz gevrekle geçirdiğim günleri de, Mars’ta insanı şımartan lüks içindeki günleri de hak ederek yaşadım ve yadsımadım.

Doğduğum topraklara dönmeyi başarmış biri olarak, atmış dördümü tamamlarken hala ileriye bakabilmenin keyfini yaşıyorum. Cebimdeki hayallerin bedeli en az elli yıl. Belki enflasyondan çekindiğimden, belki de son yıllar biraz tuzlu geldiğinden bir hesap istedim. Eğer indirimlerim ve itirazlarım dikkate alınıp uygun bir hesap çıkarsa, hayallerimi cebimden çıkaracağım.

Onun için………..
Hesap lütfen !

27 Ağustos 2019

Bilgisayar Tamiri

BİLGİSAYAR TAMİRİ

Bilgisayarım iki aylık tamirden (tatilden değil) dönünce yazı yazmayı özlediğimi fark ettim. İki ay boyunca tamirde ne yaptıklarını bilmiyorum ama herhalde önce okula gidip öğrenip sonra tamir ettiler. Aferin onlara. Okulluları hep severim. Faturayı görünce okul parası da içinde diye düşündüm zaten.

Bu arada vakit geçirmek de pek zor olmadı. Bir petrol mühendisi olarak anlamadığım tarım işlerini yaparken, yaptığımın hep doğru olduğunu düşünmek moralime iyi geliyor. Zaten birkaç aydan önce kimse sonucu göremeyeceğinden, neden sonuç alamadığımın bilimsel açıklamasını bulmak için yeterince zamanım var.

Denizle uğraşmak ise çok keyifli. Her ne kadar evdeki atölyemde küçük projelerimi uygulamak hoşuma gitse de denizin üzerinde teknede olmak başka. Bu, doğayı daha iyi tanımak ve anlamak için iyi bir fırsat benim için. Denizcilik bundan sonra hayatımda daha fazla olsun istiyorum.

Hızlı yaşamak için hiçbir nedenim yok. Artık zaman yavaş geçsin. Hatta kötü hava şartlar nedeniyle kaçırdığımız, çocuklar ve dostlarla olduğumuz günlerin tekrarı olmalı. Dünyaya barışı getiremiyorlarsa en azından bunu yapsınlar.

Hayali bile güzel………..

Bilgisayar tamirdeyken çalışma masasının yanında duran daktilomu kullanmayı düşündüm ve kutusundan çıkardım ama bilgisayar klavyesinin üzerinde  kayar gibi yazan parmaklarım için tuşları çok sert geldi. Eski dostumu silip tekrar kutusuna koydum. Kalemle yazmak ise seçenek bile değil. Hızlı yazdığım için yazdığımı okumak büyük sorun. Yaptığım alışveriş listesini bile eşime gösteriyorum ne yazmışım diye. Doktor reçetelerini eczacıların okuması gibi, eşim de zamanla bir yetenek geliştirdi herhalde.

Bilgisayar tamirdeyken, arazimizde kazdığım çukurlar ve diktiğim bitkilerden doğacak olumsuz sonuçları tamircilere rücu etmek mümkün değil. Ama olaya iyi tarafından bakarsak, diktiklerimden birkaçı yaşarsa evde tarım konusunda süperbahçıvan seçilebilirim. Bahçıvan tulumunun üstüne don giyip dolaşmak zor olabilir ama katlanacağız artık.

26 Ağustos 2019 

23 Ağustos 2019 Cuma

Hoşgeldin Başak

HOŞGELDİN BAŞAK

Foçada yaşamaya karar verdiğimizde arazimizde birkaç köpeğimizin de olmasını istemiştik. Geldikten kısa bir süre sonra da Efe ve Zeytin’i sütten yeni kesilmiş birer yavruyken barınaktan alıp büyüttük. 8 ocak 2019 da Efe’mizi henüz iki yaşındayken böbrek problemi nedeniyle kaybedince üzüntümüzden uzun süre ne yapacağımızı bilemedik ve  yalnız kalan Zeytin’le avunduk. Ancak zaman içinde zaten bize çok bağlı olan Zeytin’in yalnızlığını bizimle gidermeye çalıştığını düşünmeye başladık. Biraz durgunlaşmış gibiydi ve ayağımızın dibinden ayrılmıyordu. Artık Efe’mizin yerine yeni bir köpek alma fikrine kendimizi alıştırma zamanı geldiğine karar verdik.

İşte tam bu dönemde bir arkadaşımızın evine girerken yanıma gelip şirinlikler yapan cılız ama bir o kadar sevimli yavru dişi sokak köpeğini birkaç gün izleyip hala o civarda olduğunu görünce sahiplenmeye karar verdik. Hiç yabancılık çekmeden hemen kucağımıza gelen bu yavruyu önce eve sonra da veterinere götürdük. Yeni köpeğimizin 5,5 aylık küçük boy bir sokak köpeği olduğunu boyunun da fazla büyümeyeceğini öğrendik. Adını Başak koyduğumuz köpeğimiz hiç yabancılık çekmeden yaşantımıza uyum sağladı. Zeytin ilk günlerde biraz tedirgin olup ondan kaçsa da Başak tıpkı bize yaptığı gibi türlü şirinliklerle kendini ona sevdirdi. Kısa sürede beraberce güzel vakit geçiren  iyi bir ekip oldular. Başak burada nasıl davranılacağını Zeytin’den  hızla öğrenirken her fırsatta onu oyun oynamaya kışkırtmayı da ihmal etmedi.

BAŞAK

Başağın aşıları önümüzdeki hafta tamamlanıyor. Bir ayda 6 kilodan 9 kiloya çıktığını öğrenerek sevindik. Ancak çevremizdeki erkek köpekler burada bir dişi olduğunun hemen farkına vardı. Her ne kadar arazimizin etrafı demirlikle çevrili olsa da bir sorun  yaşamadan gelecek ay da diğer köpeklerimiz gibi onu da kısırlaştırmayı planlıyoruz.


Başak ve Zeytin

Onu aldıktan kısa bir süre sonra Başağı Efe’nin mezarına götürüp Efe’ye tanıttım. Efe’mizin gönlümüzdeki yeri hep ayrı olacak ama Başağın ailemize katılmasından çok memnunuz. Umarım onun da bizimle sağlıklı ve mutlu bir yaşamı olur.

23 Ağustos 2019


18 Haziran 2019 Salı

Sebze Bahçesi Kurduk



SEBZE BAHÇESİ KURDUK

Sebze bahçesi oluşturma fikri, Foça'da tarla içinde ev kurmaya karar verdiğimizden beri aklımızda olduğu için yerleşim planınında mutfağın hemen yanında yaklaşık 120 m2'lik bir alanı bu iş için ayırmıştık. Eşimin kendimiz için birşeyler yetiştirme arzusuna ben de sebzelik için ayırdığımız alanı hazırlayarak yardımcı olmaya çalıştım. Ancak sevgili dostlarımız Yonca ve Erhan Çetinbağ'ın sebze yerlerinin hazırlanması ve sebze fidesi temini ile yetiştirmede bize yardımları olmasaydı işimizin çok zor olacağını özellikle belirtmek isterim. Başımız her sıkıştığında onlardan bilgi ve yardım alabilmek en büyük lüksümüz oldu.

Sebze bahçesi için yaptığımız çalışmaları dört başlıkta toplayabilirim.

1- Çevresinin tahta çitle çevrilmesi
2- Sebze tarhlarının hazırlanması
3- Damlama sulama sisteminin kurulması
4- Yürüme yollarının yapılması

Tahta Çit yapımı
Mutfak kapısının açıldığı sahanlığın hemen yanındaki 12x10 metre boyutundaki alanı önce köpek ve tavukların girmesini engellemek için 75 cm yükseklikte bir tahta çitle çevirdim. Çit malzemesi olarak 5x2,5 cm, ara dikmeler için 5x5 cm ucuz ithal çam tahta kullandım. Çit yapmak için kestiğim malzemeleri hava şartlarında daha dayanıklı olması için emprenye solüsyonu ile rulo kullanarak emprenyeledim ve açık havada bir gün kurumaya bıraktım. Çit panellerini 1,5 metre uzunluğunda bir tarafında toprağa 25 cm girecek dikmeyle birlikte yerinde birleştirerek hazırladım. Dikme ayaklarının geldiği yerleri benzinli 8 cm burgu kullanarak açıp panelleri birleştire birleştire montajı tamamladım. Dikmelere içe bakacak şekilde birer destek(payanda) ilave ederek çitin sağlamlığını pekiştirdim.

Sebze tarhının hazırlanması
İki yanda tek sıra zebze dikimine uygun 75 cm, orta kısımda iki sıra sebze dikimine uygun 140 cm genişiliğinde dört tarh yeri belirleyip bu bölümlerdeki toprağı belleyip yabancı otlardan temizledik. Arazimizin toprağı bol killi, organik içeriği az ve kuruyken çok sert bir toprak olması nedeniyle belleme işini yağmurlar geçtikten kısa bir süre sonra yaptık ve organomineral gübre ile solucan gübresi ilave edip tırmıkla düzelttik. Bu yıl  kıştan yanmış keçi gibresi kullanmanın daha yararlı olacağını öğrendik ve gelecek yıl denemeyi planlıyoruz.

Damlama sulama kurulması
Damlama sulamayı sebze bahçesinin ev tarafına getirdiğim su tesisatından aldığım bir hattı sebzelikte eğimin üst noktasına uzatıp oradan tarhlarda dikim yapılacak her sıranın başına bir musluk bırakarak dağıttım. Bu musluklara bağladığım 16lık sulama borularının alt ucuna kör tapa, dikim yapılacak noktalara da ayarlanır damlama muslukları taktım. Böylece her sıranın sulama zamanlamasını ayrı ayrı kontrol etmek mümkün oldu. Ancak kullandığımız damalama musluklarının tıkanmaya karşı her sulamada kontrol edilmesi gerektiğini gördük.

Yürüme yollarının yapımı
Yürüme yollarını yapma nedenim toprağın yağmur veya sulama ile ıslandığı zamanlarda günlük bakım ve hasat sırasında çamura girmemek ve daha rahat hareket etmekti. Yürüme yolu yapılacak alanda alttan ot gelmesine engel olaması için elimde bulunan sera naylonlarını iki katlı serecek şekilde kesip yaydıktan sonra araziden topladığımız büyük taşlarla yaklaşık on cm yükselecek şekilde döşedik. Bu yorucu işte sevgili arkadaşım Kamil Şahin'in yardımları çok hora geçti. Döşediğimiz taşların üzerinde rahat yürünmesi için getirttiğim bir traktör çakıl'ı el arabası ile taşıyıp üzerine dökerek yaydım. Ortaya çıkan sonuç hem kullanım hem estetik açıdan oldukça güzel oldu.

2018 Yazında yarısını hazırlayabildiğim sebze bahçemizin geri kalanını bu yıl bitirebildim. Sebze bahçemize diktiğimiz ürünler: domates, biber, patlican, kabak, salatalık, sarımsak, fasulye, börülce, nane, reyhan, roka, maydanoz, ayçiçeği. Domates, biber, kabak gibi ürünleri yaklaşık bir metre araklarla dikmemiz fideler geniş bir alandan beslenerek büyümesinde ve rahat rahat gelişmesinde çok yararlı oldu. Bütün çeşitleri çok yıllık yerel tohumdan üretilen fideleri kullanarak yaptık. Tüm arazimizde olduğu gibi sebzelikte de hiç ilaç ve toksik madde kullanmıyoruz. Bitki zararlıları ile mücadelede eşim doğal yöntemleri öğrenip kullanıyor.

 

















Bu yıl çıkardığımız derslerden bazıları şunlar:
- Ürünleri her yıl farklı tarhlara dikmek (bu yıl uyguladık ve iyi oldu)
- Komşuluğu iyi olan ürünleri seçerek dikim yapmak
- Sulama zamanları farklı ürünlerin damlama sulama hatlarını ayırmak
- Hasat sonunda kalan bitkileri söktükten sonra toprağa karıştırıp torf oluşumunu hızlandırmak

Her ne kadar yer hazırlığından yetiştirmeye kadar zorlukları olsa da dalından koparılıp mutfağa giren sebzelerin keyfi bir başka oluyormuş. Hem yerel ürün hem de ilaçsız ve gerçekten organik. Bu konuda hevesi olan herkesin bir gün kendi sebzeliğini kurmasını dilerim.

18 Haziran 2019



27 Mart 2019 Çarşamba

Yalın - Yaşam


YALIN - YAŞAM

“YALIN ve YAŞAM” Hayatta her gerçeğin içinde bir hayal ve her hayalin içinde de bir sevgi barındığını anlatmak için METEKS EL SANATLARI şirketimiz faal iken yaratılmış ve onların birlikteliğe giden yoldaki anları demir heykellere işlenmişti. Heykellerin tasarımını ben  öyküsünü eşim hazırlamıştı. Heykelleri hala bizimle duran bu ikiliden “YAŞAM” sevgili dostum şair Ferruh Sidar’ın bir şiirinde bahsettiği “yaşamak kadar güzel kadın”ı, “YALIN” da yalın bir Anadolu erkeğini temsil eder.  Bu güzel öyküyü, sevmenin kutsallığını hatırlatması için sayfalarıma taşımak istedim.

27 Mart 2019


YALIN VE YAŞAMIN ÖYKÜSÜ

Hani sevgiler vardır ya;
Lekesiz, saf ve tertemiz.
İçten bir gülüştür özeti,
Dürüstçe sarılan kollardır boynuna,
İşte öyle bir öykü bu...


YALIN  yüreğindeki ateşi ‘yaşamak kadar güzel kadını’ bulmak için korumuş bir erkek.  YAŞAM ise huzuru ve güveni arayan yüreğini kim olduğunu umursamadan vereceği yalın bir erkek için saklamış bir kadın. Bir araya gelmeden öncesi hakkında pek fazla şey bilinmiyor. En büyük özellikleri her zaman birlikte görülmeleri.  İşte Yalın & Yaşam'ın öyküsünden birkaç kare.



Gözden kalbe düşen o ilk kıvılcım,yüreklerini birleştirdi. Yalın, Yaşamı kucakladığı o an bir daha onu hiç bırakmayacağını biliyordu

 




 
Uzun ve beraberce yürünecek bu yola ellerini kenetleyerek çıkmışlardı. Çünkü; Yürekliydiler ve umutluydular.


 



Yağmurlu günlerde kaçmadan, koşmadan, elleri kenetli yürüdüler. Yağmurdan akacak maskeleri yoktu yüzlerinde. Tek bir şemsiyeyi paylaşmanın ve yağan yağmurun güzelliğinde yürümenin mutluluğunu yaşadılar...




Her şeyi paylaşabilmenin mutluluğu en değerli anlarıydı. Bisiklete binip beraberce gittikleri ağaçlı, toprak yolda, kuş seslerinin, onlara aşkı fısıldadığı orman içinde, yorulmuş olmanın mutluluğu yetiyordu onlara...




Güneşli günlerden birinde küçük bir kayıkta, dalgaların sesinde huzuru duyuyorlar. Birbirlerine baktıkları anda gözlerindeki ışık güneşten bile daha parlak.



Yaşam hayatı boyunca bir atı olsun istemişti. Yalın hayatını adadığı kadına bir sürpriz yaptı. Onu bir ata bindirdi ve o gün rüzgara inat yol aldılar. Sevgilerini her yere taşıdılar...


Artık herkes bilmeliydi bu beraberliği ve tanımalıydı onun kutsallığını. Nikahlandılar ve bir ömür boyu sürecek yolculuklarına başladılar.







13 Şubat 2019 Çarşamba

Bereketsiz Günler ve Ekonomik Kriz


BEREKETSİZ GÜNLER VE EKONOMİK KRİZ

Bugünlerde hala söylendiğini duysam da eskiden alışveriş sonunda satıcıyla müşteri arasında geçen bir diyalog vardı. Satıcı parasını aldıktan sonra “Allah bereket versin” der müşteri de “Bereketini gör” diye karşılık verirdi. Her ne kadar anlamına çok dikkat edilmeden harcanan birer cümle gibi görünse de; bu konuşma, satıcı için alın terinin parasını almanın, müşteri için de karşılığını ödemenin helalleşmesi gibiydi. Üretici yaptığıyla gurur duyar, satıcı sattığı malın arkasında durur, müşteri de alın teri soğumadan bedelini öderdi. Yani kimse haksız kazanç peşinde değildi.

Peki nasıl oldu da şimdi birçok yerde satıcı müşteriyi ütmek, müşteri de parayı ödememek için her yolu deniyor. Piyasa kızışınca kaliteyi düşürüp fiyatı indirmek, itinasız çalışmak, işçinin hakkını vermemek, ödemeyi geciktirmek ve bunları yaparken de kendini haklı gösterecek nedenler bulmak pek sıradan olmuş durumda. Yakın tarihimize baktığımızda;  atmışlı yıllarda küçük Amerika olma yolunda başlayan maceramızın bizi Amerika kadar güçlü yapamayıp, genç cumhuriyetin koruyup geliştirmeye çalıştığı kültürümüzü ve birçok değerimizi yok ettiğini görürüz. Koskoca bir imparatorluğun mirasını taşıyan cumhuriyetimiz, diğer Avrupa ülkeleri kültürlerini koruyup refah seviyelerini yükseltirken, şimdi onların  değerlerini ithal eder oldu. Artık bir işin nasıl olması gerektiğini anlatırken yurtdışı görmenin cakasını satarak İngiltere’de, Fransada şöyle, Almanya’da İtalya’da böyle diye örnekler verirken kendi kültürümüz ve geçmişimize bakmak aklımıza gelmiyor. Üzerimizdeki gömleğin eğreti durduğunun farkındayız da bunun başkasının gömleğini giymekten  kaynaklandığını görmezden geliyoruz. Koskoca bir iş adamının televizyonda kazanmanın yolunun peşin alıp geç ödemekten geçtiğini söyleyebilmesi ve prim yapması bu yüzden. Nakit yerine kullanılan banka çekini ödemeyi geciktirme aracı olarak kullanmayı, doğan görünümlü şahin yapmayı, zararlı kimyasalları korkusuzca tarımda, gıda ürünlerinde ve evde kullanmayı, trafikte kuralları yöresel olarak yorumlayarak uygulamayı akıl edecek kadar pratik zekalı görünüyor olabiliriz ama gerçek bambaşka. Kökünü, kültürünü ve değerlerini kaybedip yaşadığı topluma saygı ve sevgi  beslemediği için kimseyi korumak ve kollamak istemeyen bencilce yaşama güdüsünün yarattığı köylü kurnazlığı.

Bugün yaşanan ekonomik krizden çıkmak için herkesin günü kurtarmaya dönük bir reçetesi olabilir. Ama yıllar içinde kaybettiklerimizi kazanmadan bunu yapmak imkansız. Krizler ekonomik küçülmeyi gerektirebilir ama kalite ve ticari ahlak anlayışını küçülterek çözüme ulaşmak mümkün değildir. Türkiye’nin Dünyaca beğenilir bir marka olabilmesi için önce kültürümüzü ve ticari ahlakımızı geri kazanmalıyız çünkü kazancımızın bereketi ve garantisi buna bağlı.

13 Şubat 2019

28 Ocak 2019 Pazartesi

Mutlu Evlilik Üzerine



MUTLU EVLİLİK ÜZERİNE

Evlilik binlerce yıllık geçmişi olan dünyanın en eski kurumlarından biridir ama  onu günümüze adapte etmek amacıyla yapılan rütuşlar bu kurumu her gün biraz daha yıpratmaktadır. Evlilik bağı ömür boyu sürmesi için kurulur. Erkek bu beraberlikte klasik anlamıyla sembolik de olsa kol kanat gerici ve tedarikçi, kadın da destekçi ve sosyalleştirici roldedir.

Geçen yüzyıl ortalarına kadar eş seçerken tercih sıralamaları, erkeklerde fiziksel ve maddi güç, mevki, saygınlık; kadınlarda güzellik, hüner ve meziyetlerine göre yapılır ama evlendikten sonra erkek evin kahramanı, kadın da baş tacı olurdu. Endüstri devrimi sonrası, özellikle sosyal medya ve televizyonlarla dünya nimetlerinin herkesin erişimine sunulduğu günümüzde tercih listesinin kriterleri oldukça artmış durumda. Artık erkekler manken kadar güzel, en iyi aşçı kadar becerikli, yarım gün çalışıp müsteşar maaşı alan, kendini kocasına ve çocuklarına adamış bir kadın; kadınlar da film artisti kadar yakışıklı ve güçlü, holding patronu gibi zengin, bir şair kadar romantik, stand upçı kadar eğlenceli ve bir dediğini iki etmeyen bir erkek istiyor. Aranan kriterler sağlanamadığı ölçüde eşler beraberliklerini eksikli bir ilişki gibi görülüyor. Trafikte korna çalıp kendine el kol hareketi yapan adama aldırmadan yola devam eden bir erkek, akşam seyrettiği filimde böyle bir sürücüyü hastanelik eden artistle kıyaslayan karısı için artık kahraman değil. Gittikleri  misafirlikte mükemmel bir sofra hazırlayan bayana kıyaslayarak eşini beceriksiz bulan erkek de kendini bahtsız sayıyor. Eş seçerken yapılan tercihlere göre kurulan bir beraberlikte, tercihler zamanla değişip artınca, tarafları mutlu etmek zorlaşıyor.

İki atın çektiği bir araba gibi, eşler evliliklerini bir ömür boyu beraberce uyum içinde götürmek için yola çıkarlar. Önce boş çekilen bu arabaya zaman içinde çiftin çocukları ve edindikleri kıymetler de eklendiğinden,  uyum içinde hareket edemeyen çiftler arabayı devirince,  bu kazadan hem kendileri hem de arabada taşınanlar zarar görür.

Aslında mutlu bir evliliğin katkı maddeleri basit ve azdır. Ancak bunlara eşlerden ikisinin de aynı inanç ve özenle dikkat etmesi gerekir. Bakın bu katkı maddeleri nelerdir:

1-SEVGİ: Aşk evlilikte her derdin ve sorunun çaresidir. Birbiri için yaşayan çiftlerin birbirlerini kırmaları ve üzmeleri zordur.Aşk olmadan evlenenler, evliliği teknik olarak yürütmek için bir yol bulamazlarsa işleri zordur.

2-SADAKAT: Sadakat evliliğe sadakattir. Sadık kalmak için eşler her şeyi birbirleri ile yaşamayı ve paylaşmayı öğrenmelidir.

3-DÜRÜSTLÜK :  Dürüst olmayan bir eş köylü kurnazlığı ile belki günü kurtarır ama uzun vadede yaşam bunun bedelini mutlaka ödetir.

4-EMPATİ / İLETİŞİM: Eşler birbirlerinin ne düşündüğünü, ne istediğini tahmin edecek kadar empati duymalı, mümkün olduğu kadar yaşadıklarını ve düşündüklerini birbiriyle paylaşmalıdır. Sevinçler paylaştıkça büyüyor, üzüntüler paylaştıkça azalıyorsa bunu eşiyle yapmaktan daha güzel ne olabilir.

5-AİLE BİRLİĞİ : Evlendikten sonra eşler ‘ben’ değil ‘biz’ olduklarını anlayarak yaşamalı ve her zaman ve her yerde ailenin bir ferdi olarak  davranmalıdır. Evlilik içinde bireysel özel yaşamın yeri yoktur.

Bu ana kurallara uyan ama aksayan evlilikleri kurtarmak için eşler ve yakınlar dahil herkes seferber olmalıdır. Öte yandan bu temel konularda aksayan bir beraberlik adaletsiz bir beraberliktir. Adalet olmayan yerde öfke ve intikam duyguları yeşerir ve mutluluk olmaz. O zaman zarar büyümeden ve istenmeyen sonuçlar doğurmadan gereken yapılmalıdır.

28 Ocak 2019

11 Ocak 2019 Cuma

Huzur içinde Uyu Efecim


HUZUR İÇİNDE UYU EFECİM

Foça’ya yerleşmeye geldikten hemen sonra 20 kasımda ilk yaptığımız işti seni ve Zeytin’i belediye barınağından kurtarıp ailemize katmak. Daha kırkbeş günlük halinle bile büyüdüğünde nasıl akıllı ve kibar bir erkek olacağını anlamıştık. Geçen iki yılı aşkın sürede senin bizimle olmandan hep mutluluk duyduk. İzmir’e kırkaltı yıl sonra yağan karda oynaşmaların, Zeytin’le oyunların, kaybolan horozumuz Rifat’ı bulup bize göstermen, bizimle yüzmelerin, Foça’da yürüyüşlerimiz, araba ile gezintilerimiz, verandada koltuk keyiflerin  taptaze hafızamızda. Bizi hiç yormadın, üzmedin. Biz bir şey istemeden ne yapacağını biliyor olman acaba sen bizi eğittin için mi bilemedik ama saygı duyduğumuz asaletin ve duruşundan dolayı sana “aristokrat oğlum” demek pek yerinde oldu. Annenin de seni severken“ karamel aşkım” demesi kıskanılacak kadar yürektendi.

EFE (20/11/2016-8/1/2019)

7 Ocak’ta sabah yemeğini yememenden başlayan rahatsızlığının 8 Ocak akşamı seni aramızdan aldığını düşündükçe içimde kabaran isyanı nasıl dindireceğimi bilmiyorum.  Veterinerlerin bütün mücadele ve çabaları boyunca gözlerini gözlerimden ayırmadan beklemen ve benim çaresizce seni okşayıp konuşmaktan başka bir şey yapamamam hayatımda yaşadığım en büyük travma olarak kalacak.

Şimdi yanıbaşımızda, altında oynamaktan çok hoşlandığın ahlatların gölgesinde  acılarından arınmış yatıyorsun. Varlığınla olduğu gibi yokluğunla da bizimlesin. Arada gelip sana Zeytin’in yaramazlıklarını anlatıp, kovaladığın kuşlardan haber getireceğim. Senine  anılarımızı sonsuza dek yüreğimizde koruyacağız. İyi ki bizim olmuşsun.

Huzur içinde uyu Efecim.

11/1/2019