23 Kasım 2023 Perşembe

PETROL GÜNLERİ - Genç Doktor

 

PETROL GÜNLERİ - Genç Doktor

1981’de bir İzmir’li için evden epey uzakta, Siverek-Bucak yakınlarında petrol mühendisi olarak ilk arama sondajındaydım. Çalışma sistem Türk mühendisler için 4 hafta sondaj-2 hafta izin şeklindeydi. Sondajdaki görevim şirketten verilen programa göre petrol mühendisiliği ve jeoloji çalışmalarını yapmaktı. Sondajı taşeron İngiliz firmasının yabancı uyruklu 5 kişilik sondör-makinist ekibi ile üç vardiya çalışan yerli sondaj işçileri yürütüyordu. Sahadaki karavanlarda, petrol şirketinden ben ve yabancı uyruklu bir başsondör ile taşeron firmanın 5 kişilik ekibi kalıyorduk. Ayrıca güvenlik için Siverek’ten gönderilen ve kampta onlara tahsis ettiğimiz karavanda kalan bir manga asker vardı.

Sondajı  devraldığımdan beri Kastel Marlı denilen çok kalın bir kil tabakasını deldiğimiz için, iş biraz rutinleşmiş;  günlerimi ofis-ev olarak kullandığım karavan dışında, kulede ve jeoloji-çamur laboratuarı ile yemekhane karavanında geçirmekteydim. Son muhafaza borusu indirilip  betonlandıktan sonra günlerdir açık kuyu sondajı yaptığımızdan;  kuyunun yıkılıp sondaj takımını sıkıştırmaması için sondaj çamurunun özelliklerini dikkatle takip edip gerekli ayarlamaları yapmaktaydım.

 

Bu rutin; bir gün taşeron firmanın Kanada asıllı baş sondörü yüzünden bozuldu. Aniden yaptığı bir hareketle iki büklüm beli tutulmuş olarak kalan baş sondör acı içinde kıvranmaya başlamıştı. Görev süresi dolup Kanada’ya gitmesine birkaç gün kala başına gelen bu rahatsızlık hakkında bir şeyler yapılması gerekiyordu. Merkezle yaptığım telsiz görüşmesi sonrasında onu en yakındaki  Siverek devlet hastanesine götürmeme karar verildi. Baş sondörle birlikte, arabaya onbaşıyı ve bir askeri alıp yola çıktık. Yolda baş sondörün bel fıtığı sorunu için ülkesinde bir ameliyat geçirdiğini ve ara sıra biraz sıkıntı hissetse de hiç bu kadar kötü olmadığını öğrendim.

Siverek’teki hastane, neredeyse prefabrik bir bina görünümünde, tek koridora bakan sağlı sollu odalardan ibaretti. İçeride insanlar vardı ama görevli doktor gitmişti.  Onbaşı yardımcı olması için bizi Siverek’teki komutanına götürdü. Komutan ayakta, ayakkabılarını bir asker cilalarken ona durumu aktardık. Görevli doktor hastaneye çağırıldı ve biz de hastaneye döndük.

Hastanede doktoru gördüğümde, ilk aklıma gelen yeni mezun denilebilecek kadar genç olduğuydu. Yabancı bir baş sondörle buralarda başımıza bir dert gelip gelmeyeceğini hesaplamaya çalışırken, doktor bizi sakince sağdaki ilk odaya aldı. Baş sondörle ilgili bütün hikayeyi dinleyip, kısa bir muayene yaptıktan sonra onbaşının yanında dikilen ere oradan bir battaniye alıp yere sermesini istedi. Ardından baş sondörü sırt üstü yere yatırıp, onbaşıya onun bacakları üzerine oturmasını ve bütün ağırlığını vererek bacaklarını sabit tutmasını söyledi. Şaşıran onbaşı doktorun dediğini yaparken, ben acaba Diyarbakır’a mı gitseydik diye düşünmeye başlamıştım. Baş sondörün başının yanına diz çöken genç doktor ondan  kendini rahat bırakmasını istedi.  Tercüme ettim ama Kanadalı baş sondör kuzu kuzu denileni yaparken en az benim kadar şaşkındı. Doktor iki eliyle baş sondörün başını kavrayıp sağa sola biraz salladıktan sonra birden kendine doğru asıldı. O an baş sondörden çıkan sesi hiç unutmadım. ÇIKIRT. Bana adamın ikiye ayrıldığının sesi gibi gelmişti. Oda sessiz, baş sondör dahil hepimiz büyü yapılmış gibi donmuş kalmıştık. Doktor ayağa kalktı, onbaşının onu bırakmasını ve hastanın kalkabileceğini söyledi. Ben tercüme ettiğim için mi yoksa kendiliğinden mi bilmem, baş sondör önce doğrulup sonra yavaşça ayağa kalktı. Ne olduğunu öğrenmeye can atıyordum ama en azından felç olmadan hala yaşadığına sevinmiştim.  Baş sondör gövdesini sağa sola- öne arkaya hareket ettirdikten sonra birden doktora sarıldı. Bir mucizenin tanığı gibiydim. Teşekkür ve minnet ifadelerini tercüme ederken; baş sondör, doktorun Kanada’da ameliyatla yapamadıklarını nasıl da başardığına övgüler yağdırıyordu. Şaşkınlığımı atlatıp, sondaja dönmek için herkese hazırlanmalarını söyledikten sonra bir ara o genç doktora bunu nasıl yaptığını sordum. Bana “Olanakların kısıtlı olduğu bir yerde, teşhisi koyduktan sonra başka bir yol yoksa yaratıcı yöntemler kullanmayı öğrendik” demişti.

Baş sondör bu olaydan birkaç gün sonra Kanada’ya gidene kadar doktorun başarısını öve öve bitiremedi. Ve ben bugün bu hikayeyi bahane üretmek yerine her yerde ve şartta görevini yapmak için çabalayan doktorlarımıza ithaf etmek için anlatmak istedim.

23 Kasım 2023

 

13 Kasım 2023 Pazartesi

ŞİDDET KRALLIĞI

 

ŞİDDET KRALLIĞI

Polis silahını doğrultmuş, açık şoför kapısından sürücüye “sakın silahına uzanma” diye bağırıyor. Sürücünün silahına uzanmasıyla polis tak-tak adamı vurup öldürüyor. Olay insanların kolayca her türlü silahı alabildiği ABD’den. Silahlı tehdit oluşturan kişilerin polisin söylediğini hemen yapmaması zanlıyı etkisiz hale getirmek için ateş açma nedeni. Ülkede 100 kişiye 90 silah düşüyor.

Üç yıl Londra’da kaldım. Belinde tabanca taşıyan polis gördüğümü hatırlamıyorum. Aslında maçlara da gitmediğim için polis gördüğüm de söylenemez. Ortalarda dolaşanlar genelde park cezası yazan trafik polisleri. Kaçan zanlıya polisin “dur yoksa yine dur derim” dediği şakası yapılıyor. Ülkede 100 kişiye 5,6 silah düşüyor.

Bu iki ülkedeki polislerin zanlıya yaklaşımları arasındaki fark silahlanma oranından geliyor. Zanlının silah bulundurma ihtimali yükseldikçe polisin silah kullanımını artıyor.

Ülkemizde her 100 kişiye kayıtlı 13 silah düşüyor. Buna kayıtsız silahları, döner-ekmek bıçaklarını ve haydarları eklerseniz eminim rakam birkaç katına çıkıyordur. Ama bizde durum farklı. Elinde bıçak hasmını, karısını, anasını darp edeni; polis teslim olması için ikna etmeye çalışırken mağdurun esareti ve sağlık riski bazen saatlerce devam ediyor. Eğitimli bir kolluk kuvvetinin veya keskin nişancının, saldırganı kolayca etkisiz hale getirebileceği birçok pozisyon oluşmasına rağmen, mağdurun zarar görmesi pahasına ikna yolu tercih ediliyor. Güvenlik güçlerinin bu durumlarda hangi yetkileri kullanabildiğini ve bunun kanuni çerçevesini bilmediğim için yaptıklarında bir eksiklik olduğunu söyleyemem ancak bunun doğru olmadığını düşünüyorum.

Şiddet olaylarının altında yatan ana neden herkesin kendi adaletini uygulamaya çalışması. Bu bazen hak ettiği adaleti bulamadığını, bazen de sadece kendi doğrularının doğru olduğunu düşünmesinden kaynaklı olsa da saldırganları artık hayatın her alanında görmek mümkün. Toplu taşım araçlarında, yolda, çarşıda, mahallenizde, düğünde, işyerinde……. Silahlı gurupların çevredeki insanlara aldırmadan çatışmaya girmeleri artık sıradan bir haber. Böyle bir durumda kalmak istemeyenler, kendilerince hareketlerini kısıtlayarak önlem almaya çalışıyorlar ancak onlar hareketlerini kısıtladıkça, saldırganların hareket alanı genişliyor.

Her gün sokaklarda şiddet kullananları gördükten sonra önce akşam haberlerinde göremediklerimizi sonra da dizilerde şiddet hikayelerini seyrediyoruz. Şiddetle yatıp şiddetle kalktıkça şiddet uygulanmasını kabullenmeye zorlanıyoruz sanki. Şiddet sarmalı yayılarak artıyor ve alınan önlemler bunu engelleyemiyor. Kadına, çocuğa ve sağlık çalışanlarına şiddete karşı birçok kampanya yürütülüyor  ama şiddete karşı sert bir tutum izlemedikçe bu durumun değişeceğini zannetmiyorum.  Şiddetin bu kadar yayıldığı bir durumdan, bir anda sakin ve medeni bir topluma dönüşmenin kolay olmayacağını biliyorum. Ancak saldırganların, cezaların çok ağır olduğunu ve kendi kanunlarını uygulamak adına topluma tehdit oluşturdukları anda kendilerini etkisiz hale getireceklerini bilmeleri caydırıcı olabilir.  

Silahın hangi tarafında olursa oldun suçlunun yaptığı yanına kar kalıyor inanışı değişmediği sürece, şiddet krallığı yıkılmayacaktır.

13 Kasım 2023

7 Kasım 2023 Salı

BİRMEYEN GECE

 

BİTMEYEN GECE

Güneş ışıklarını nicedir benden gizliyor. Karanlığın gizemi etrafımı sararken bitmeyen gecenin eşiğinde dikiliyor gibiyim. İçimdeki çırpınışlara yüz versem bir koşu gidip denize açılacağım. Hangi deniz kızının sesine ya da hangi köpek balığının sofrasına gideceğimin bir önemi yok. Hedefi olmasa da yolda olma fikri aldatıcı ama cazip bir düşünce gibi geliyor. Bu cesaretin altında muhtemelen birkaç kadeh Glenfiddich var ama birazdan bir mum yakıp aydınlatacağım köşemde sakinleşeceğimi biliyorum. Yaşamak kadar güzel hayallerime birkaç keyifli şarkı namesi iliştirip mağarama çekilme vakti. Umutlarımı kadehime doldurup içerken Willie Nelson ve julio iglesias düet yapıyor. Hayallerle gerçekler çarpıştığında meydana gelen hasarı onamak kolay olmasa da mutlu anların ezgileri yardımcı oluyor.

Şimdi gelecek yeni gün için hazırlanma vakti. Önce tutkularım, hayallerim ve anılarımı teker teker yatıracağım. Sonra bitmeyen bu gecede içimdeki Süpermen’le baş başayız.  Bir pelerinim olsaydı nasıl uçardım dese de çekirge gibi sekerek epey yol aldığını kabul etmem lazım. Pelerinler dağıtılırken unutulması da onun suçu değil. Yaşamın düzeni böyle. Taytın üzerine kırmızı donu giyer ama pelerini alamazsın.

8 Kasım 2023

1 Kasım 2023 Çarşamba

Foça Notları

 

FOÇA NOTLARI

Foça notları olarak adlandırdığım bu bloğu  yazma nedenim; vakit ayırıp da yazamadığım uzun hikayem için kendimi teselli etmekti. Yani yazmam gelmişti ve tutamadım. İyi ki de tutamamışım . Şoförleri içine sığmadığı için ellerin kolların dışarı taştığı araçlar gibi, yaşadıklarımdan ve  düşündüklerimden taşanları buraya dökerek yoluma devam ediyorum.

Yazmanın bana çok yararı oldu. Yazı yazıyorum deyip işten kaçtığımda vicdanım rahatsız olmuyor. Birine saydırmak yerine buraya içimi döküp sakinleşebiliyorum. Bayanların ayna karşısında harcadıklarından daha fazla vakit alan laptop  güncellemelerini yapıyorum.  Gereksiz bilgiler peşinde olanların kafalarını karıştırdığımı düşünüp mutlu oluyorum, vs.

Yazı yazmayı öğrendiğimden beri yazmayı seviyorum. Yazmanın, kayıt tutmanın, bilgi ve düşüncelerini kağıt üzerine dökmenin hep önemli olduğunu düşünmüşümdür. Okul yıllarımda mürekkepli kalemle kağıdın başına oturduğumda aldığım keyfi hala hatırlarım.  Üniversitede iki daktilom oldu. Sonraları bilgisayar kullanarak yazmaya devam ettim. Şimdi laptopu koltuğumun altına koyup gittiğim her yerde yazı yazabilmenin konforunu yaşıyorum. Bazen bir kahve, bazen bir kadeh eşliğinde.

Yazılarımın farklı konularda olması, yıllar boyu yaptığım işler ve edindiğim bilgilerin çeşitliliğinden kaynaklanıyor. Bloğuma “aklımdan geçenler” demek belki daha doğru olurdu ama oturduğum yeri son durağım olarak gördüğümden “Foça Notları”nı kullanmak istedim.

1 Kasım 2023