PERSONEL MÜDÜRLÜĞÜNDEN İNSAN
KAYNAKLARINA
İş Hayatına adım attığım
yıllarda büyük şirketlerin bünyesinde personel müdürlükleri bulunurdu.
Görevleri personel işleriyle uğraşmak olan bu birimler zaman içinde güçlerini
artırarak “personelin müdürü” olma yoluna girince çalışanlar açısından
rahatsızlık verici durumlar ortaya çıkmaya başladı. İşe alınmalarda, yıllık
değerlendirme, terfi ve tayinlerde personel müdürlüklerinin katkı ve yetkileri,
diğer birim yöneticilerinin üzerine çıkmasıyla “çalışma hedefi” işi başarmaktan
personel müdürlüğünün gözüne girmeye dönüştü. Üst yönetimin çalışanları şahsen
tanıma ve değerlendirme olanağının olmadığı şirketlerde bu durum, hakkını
alamadığını düşünen başarılı çalışanların kariyerlerini başka rotalara
çevirmesine neden oldu. Personel müdürlüğünün baskısına boyun eğmek zorunda
kalan ara yönetim, değerli eleman kayıplarıyla uzun müddet başa çıkmak için
uğraştı. Elbette büyük şirketlerdeki “gidenin yerini yenisi alır iş yürür”
felsefesinin ömrü fazla olamadı. Bunda şirketlerin piyasa değerlerini artırmak
için bir dönem moda olan yeniden yapılanma çalışmalarının katkısı büyük oldu.
İş akışı içinde herkesin fonksiyonunu ve kattığı değeri ortaya koyan bu
çalışmalarda, büyük şirketlerde neye hizmet ettiği bilinmeden para ödenen
birçok pozisyon ortaya çıktığı gibi bilgisayar, personel gibi bölümler de
mercek altına alındı. Sonunda şirket yönetimleri, ne kadar büyük olurlarsa
olsunlar şirketin ana gücünü çalışanların oluşturduğunu ve bu gücün kalitesinin
şirket performansını etkilediğini kabul etmek zorunda kaldılar. Kaliteli bir
çalışanı tanımayan personel müdürlüğünün “standart uygulama” adı altında keyfi dayatmalarıyla karşı karşıya bırakmak yerine sağlıklı
bireysel değerlendirme ve uygulama yolu tekrar açıldı. Hayatın akışının
hızlandığı bir dönemde başarısının sonucunu hemen almak isteyen başarılı
insanlar için tekrar bir umut belirdi.
Sonunda şirket yönetimleri “personel
müdürlükleri”ni “insan kaynakları” adı altında bir iş destek birimi olarak yeniden yapılandırıldı. Ancak şirketin
nabzını tutmak yerine nabzı tutan birini arayan şirket yöneticilerini fırsat
bilen “insan kaynakları”nın eski gücünü kazanması uzun sürmedi. “İnsan
kaynakları” yine şirket yöneticileri adına çalışanlar için çok önemli
değerlendirmeleri yapar hale geldi. İş akış şemasını iyi tanımlayan bir
şirkette, birimlerin performans
hedefleri belirlendikten sonra; işleyişin fonksiyon liderleri, çalışanların da
“insan kaynakları” yönlendirmesiyle değerlendirmek hiç akıllıca olmadı.
İnsanları verdikleri para ve
iş bulamama korkusuyla çalıştıranların, şirket performansının çalışanların
etkin çalışmasına bağlı olduğundan hala haberi yok gibi. Şirkete bağlı ve mutlu
bir çalışanla, kendini oraya ait hissetmeyen ve mutsuz bir çalışan arasındaki
farkı anlamak için diploma gerekmiyor. Yapabileceğinden daha azını yaparak günü
geçiren, gözü dışarıda çalışanlar insan kaynaklarının ne kadar umurunda? Şirket
aktiviteleri düzenleyip motivasyon yaratmak mümkün mü?
Tek çözüm şirket
yöneticilerinin, fonksiyon liderleriyle beraber şirket nabzını tutarak, iş
değerlendirmesini de personel değerlendirmesini de aynı masada yapmak.
3 Ocak 2020
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder