27 Ocak 2023 Cuma

NEDEN SANAL

 

NEDEN SANAL ?

Blog yazılarım akşam haberlerine döndü. Yazılamadıklarımı çıkarınca geriye yemek tarifleri, moda vs kalıyor. Yemek yapmaktan ve yemekten hoşlanan birisi olarak yemek üzerine konuşmak beni sıkmıyor ama modadan hiç anlamam. Neden bu kadar eleştiriye kapalı olduğumuzu düşününce, Ata’mızın diktiği demokrasi fidanını beslemeyi ve büyütmeyi başaramadığımıza kadar gidiyorum. Konuşmaktan korkan bir toplumu, düşünen ve düşündüklerini söyleyen bir topluma dönüştürme işleminin  önce yavaşladığını sonra da yozlaştığını görmek zor değil. Yavaşlama baskıyla, yozlaşma bilgi kirliliği ile gerçekleşiyor. Baskıların az ya da çok her zaman olabileceğini kabul ediyorum. Özellikle demokratik hakların korunamadığı yerlerde bununla başa çıkmak için daha çok emek vermek gerekiyor. Ama bilgi kirliliği çok daha tehlikeli. Günlük işlerimizi bile internet bilgilerini kullanarak programladığımız, sanal medya vasıtası ile dünyadan haberdar olduğumuz bir çağda, demokratik ortam şemsiyesinin yalan ve yanlış bilgilerin aktarılmasını nasıl engelleyebileceği büyük bir soru işareti. Diğer yanda sansür suistimale çok açık ve bilgi edinme özgürlüğü önünde bir engel ayrıca “biraz sansür” , “biraz hamile” olmak kadar imkansız (Irving Wallace). Bilgi akışını kontrol etmek adına ne kadar ileriye gidebileceklerini görmek için 70 lerden beri öldürülerek susturulan yazar ve düşünürleri hatırlayalım. Bernard Shaw cinayet sansürün en aşırı formudur dememiş miydi.

Eski kafalı birisi olarak, sanal dünyanın neden sanal olması gerektiğini anlamış değilim. Çocukluğumda, bilgi aradığım zaman yan sokaktaki halk kütüphanesini veya Konak’taki Milli Kütüphaneyi kullanırdım. Girişte kütüphane kimliğimizi gösterip girer, hatta ödünç kitap bile alırdık. Şimdi kendine bir isim uyduran, internet üzerinde her şekle girebiliyor. Ama iş devlet, banka veya büyük kurumlar işi olunca, kendi kimliğiniz ve şifrelerinizle işlem yapabiliyorsunuz. Oradaki işlemlerden kanun karşısında sorumluyuz da sosyal medya denilen vahşi ormanda neden sahte isimlerle kendimizi saklama gereği duyuyoruz. Gerçek dünyada kendinizden başka bir isimle ortada dolaşmanızın adı dolandırıcılıktır. Yani bana göre bu sistemin daha başından beri çalışma şeklinde bir sorun var. Sanal kimlik gerçek kimliği gizlemek amaçlı kullanılamasa, dışarıda yapılamayanlar sanal ortamda da yapılamaz. Bu durumda geriye gerçek ortamda ne kadar özgür davranabildiğimiz kalır. Yani çıkıp konuşmaktan korktuğumuz bir yerde, sanal kimlik arkasına gizlenip ucuz kahramanlık peşinde koşmak yerine konuşma özgürlüğümüzü kazanmak için çaba harcamak gerekir.

27 Ocak 2023

 

25 Ocak 2023 Çarşamba

 

YAŞAMIM İZMİR’DEN İZMİR’E BİR YOL


İzmir Konak’da 442. sokakta, kira bir evde doğduktan kısa bir süre sonra babam ustası olarak çalıştığı tarihi Arap Fırını’nı alıp, fırının üstündeki eve taşınınca çocukluğum ve gençliğim Beyler sokakları-Kemeraltı-Varyant civarında geçti. İsmet İnönü’nün doğduğu ev iki sokak ötemizde, Sezen Aksu mahallemizdeydi. İzmir’in o günlerinin güzelliği ve yaşantısının özelliği sanki hafızama kazındı. Altı yaşımdan sonra da gevrek-kumru fırıncılığını içindeydim. Atmış ihtilalini hayal mayal hatırlasam da 1974 Kıbrıs Barış Harekatını üniversiteye başlayacağım yıl yaşadım. Fırıncı olmak istemediğimden, Sakarya İlkokulu ve Hürriyet Orta Okulunu başarıyla tamamlayıp İzmir Atatürk Lisesi’ne yazıldım. O günlerde İzmir’in batıya dönük ve özgür ortamında ne olmak istediğimden çok hayatı, macerası bol yaşamak gibi bir arzum olduğunu anımsıyorum. Öyle de oldu. Biraz oramı buramı yaksam da birçok şeyi deneyimleme  fırsatı yakaladım ve önemli olayların içinde oldum. Ama nereye gidersem gideyim  İzmir vazgeçilmezim oldu.

1973 Yılında üniversite sınavlarına hazırlanırken hedefim İTÜ uçak mühendisliğiydi. Bunda Lise müdürümüz rahmetli Ali Kemal Görgülü’nün de payı vardı. İzmir Atatürk Lisesi’nin İTÜ’ye en fazla mezun gönderebilmesi için başarılı öğrencilerle kalabalık bir son sınıf kurup, hem matematik hem sınıf öğretmeni olarak bizzat ilgilenmişti. Ama hesaba katamadığı; üniversite seçme sınavı soruları  çalındığı için sınav sonuçlarının iptal edilip sınavın birkaç ay sonra yenilenmesi kararıydı. O tarihte ODTÜ’ye giriş sınavını, üniversite kendisi yaptığından birçok kişi sonbahardaki sınavı beklemeden ODTÜ’ye kayıt yaptırmıştı. Lise sonda kazandığım AFS öğrenci değişim bursuyla ABD’ye gideceğimden, ben de o kayıt yaptıranlardan biriydim. Ancak ODTÜ’de uçak mühendisliği bölümü olmadığından  ve son dönemde jeoloji dersinde işlediğimiz petrol konusu ilgimi çektiğinden petrol mühendisliğine yazılmıştım. Böylece bir yıl sonra döndüğümde artık ODTÜ’de petrol mühendisliğindeydim. 

Üniversitede iki yıl araştırma asistanlığı görevimden sonra 1981’de girdiğim  N.V.Turkse Shell’deki yolculuğum Diyarbakır’da başlayıp, Ankara, Londra, Lahey’de devam etti. 1993 yılında Shell şirketinin Türkiye’deki arama ve üretim faaliyetlerini devam ettirmekten vazgeçip şirketi satma kararı alması nedeniyle Türkiye’ye döndüm ve 1996’da şirketin küçük bir yabancı şirkete satılması yüzünden petrolcülüğü bıraktım.  Yani;  sıra dışı anılarla dolu petrolcülük yıllarım kaderin bir cilvesi olarak başladığı gibi kaderin bir cilvesi olarak bitti. Demiryolu makasının açılmasıyla bir hattan ayrılan tren gibi yıllar sonra bir başka makasın açılmasıyla başka bir yolda buluverdim kendimi.

Üretimi sevdiğimden; 1996’da Ankara’da bir el sanatları şirketi kurup atölye açarak ferforje yapıp satmaya başladım.  En çok zorlandığım zamanlar, şirket çalıştırıp üretim yapmanın gerçekleri ile burun buruna geldiğim anlardı.  Bu dönemde başıma gelmeyen kalmadı ama işimizi büyütüp saygın ve güvenilir bir marka yaratmayı da başardım. Ne var ki doğup büyüdüğüm Ege sahillerine dönme arzum hiç bitmedi ve bir fırsatını bulup Foça’da yaşam kurma şansı elde ettiğimde çalışanlarımla durumu ve planımı  paylaştım. Üç yıl daha hiç kapatmayacakmış gibi devam ettirdiğimiz faaliyetimizi şirketin yirminci yılında kucaklaşarak sonlandırdık ve hayatımın ikinci İzmir dönemine adım attım.

Foça’ya gelirken sadece eşyalarımızı değil, 2003 yılında kurduğum sigorta acenteliği şirketimizi de taşımıştık.  Şimdi Foça tarihi çarşı içindeki küçük ve şirin “sigorta dükkanı”nda, eşim, sigortacılık işlerini yürütmeye devam ediyor. Benim görevim; büyük kısmı zeytinlik olan on dönümlük çiftliğin ve burada edindiğimiz teknemizin işleriyle uğraşmak. 

Özetlersem; İzmir’den 1973’de çıktığım yolun sonunda 2016’da İzmir’e varmışım. Yani hiç de yol almış gibi görünmüyorum. Ama şimdi yanımda içine nasıl tıkıştırdığımı bilmediğim valizler dolusu anılarım var.  

İzmir’i yol boyunca hep yüreğimde taşıdım. Şimdiyse koynunda yaşıyorum.

25 Ocak 2023

4 Ocak 2023 Çarşamba

 

YENİ YIL DİLEĞİ

 Bakım için karaya çıkarmadan önce denizde yapılabilecek bazı işler için vakit bulduğumda teknemiz Adelante’ye gidip çalışıyorum. Foça balıkçı barınağının balık kokan iskelesindeki sabah hareketliği devam ederken teknede çalışmak hoşuma gidiyor. Ara verdiğimde, mutfak tadilatta olduğu için termosta getirdiğim sıcak suyla hazırladığım Kolombiya kahvesini yudumlayıp, düşüncelere dalıyorum.  Bu yılbaşı öncesi de böyle bir kahve molasında tam yaşadıklarımın bir muhasebesini yapacakken, 2019 ağustostaki yazımda hesabı istediğim ve iki yıl sonra anjiyo masasında gönderilen hesaba baktığım aklıma geldi…... Vazgeçtim.  Yine de kendimi en çok kalbini yormanın bedelini ödemiş bir aşk gazisi olarak düşünmek  hoşuma gitti.

Biliyorum duygusallığım denizin nemi ve tuzuyla mayalanıp kabarıyor ama; bu kıyılarda, kim yüreğini kaburgalarının arkasında tutmakta zorlanmaz ki ?  Ve Ege’nin  dalgaları, kalplerin sesine eşlik etmeyecekse neden vurur kıyılara ?

Umutlarımızın ve paramızın azaldığı bu süreçte sevmekten başka ne kalıyor geriye? O zaman; yüzyıllardır kımıldaman duran siren kayalıklarına, iskelede balık bekleyen kedilere, kaldırım taşlarının arasında hayata uzanan çiçeklere ve doğanın önümüze koyduğu tüm varlıklarına aşık olacağımız bir yıl olsun 2023.

4 Ocak 2023