BİR ANJİYO HİKAYESİ
Sigara içmemin
ve stresin faturasının bir gün dan diye önüme konulacağını biliyordum. Bu
yüzden pazartesi beni anjiyo odasına alırlarken ne geçirmekte olduğum kalp
krizi ne de sonuçları için sitem etmeye hakkım olmadığının farkındaydım. Şimdi
yattığım yerden süreci yaşamaktan ve ödeyeceğim bedelin ne olacağını görmekten
başka bir seçeneğim yoktu.
Ankara'da
bildiğimiz özel hastanelere benzemese de İzmir'in en iyi özel hastanelerinin
birinde çok başarılı bir hocanın hızlı teşhis ve yönlendirmesiyle birazdan kalp
damarlarıma müdahale edilecekti. Tabi öncesinde yapılacak tetkikler için kan
alma odasına, radyoloji bölümüne, sekreterliğe, kayıt bürosuna ve kardiyo
servisine gitmek için yabancısı olduğum hastane koridorlarında bir elimde
montum, diğerinde gittikçe kabaran dosyam ve göğsümde gittikçe artan ağrı ile
dolaşırken; bir tekerlekli sandalye ve hastabakıcı verilmemesini, kendim ettim kendim buldum diyerek
önemsemedim. Hocanın sekreterinin sıra numarası almayın demesine rağmen her
bölümün kendi işleyişine sahip çıkıp beni sırada bekletmesi; ödediğim bedeli
artırsa da bence normaldi. Radyoloji bölümüne girdiğimde çalışan gençlerin
birbirleriyle neşeli takılmaları ve enerjilerini görüp biraz moral buldum.
Aralarında şakalaşıp yüksek tondan sohpet ederken benim sintigrafimi de araya
sıkıştırıverdiler. Gerçi ilaç vermek için koluma taktıkları katateri
çıkardıktan sonra alelacele deliğin üzerine koydukları gazlı bezi söyledikleri
gibi tampon yapamadığım için yerlere kan aktı ama neyse ki hem montumu hem
dosyamı alıp hem de kolumdak beze baskı yapıp odadan hızla çıkamadığım için
bana kızmadılar.
Tetkiklerden
sonra hocamın kararı hemen anjiyo olunca önce kardiyo servisindeki odama çıkıp
hastane önlüğünü giydim. Sonra bir hemşire elimin üzerinde damar yolu açtı ve
beni yatağımla anjiyo odasına indirdiler. Asansörde giydiğim hastane önlüğünün
de cebi olmadığını düşündüğümü hatırlıyorum.
Anjiyo işlemini ilk kere deneyimleyen biri
olarak en ilgimi çeken tarafı eğer başıma bir şey gelirse ölümüme şahitlik
edebilecek olduğumdu. Çünkü bir ara cihazdan gelen bip sesleri hızla azalmaya
başlayınca; arka arkaya öksürmem istenip, damar yoluna birkaç ilaç zerk
edildiğinde, o an hangi dünyada kalacağımla ilgili bir kararsızlık olduğunu
fark ettim. Çokça söylendiği gibi hayatım gözümün önünden bir şerit gibi
geçmedi ve gözlerim kararmaya başlarken hala koyun gibi kararın sonucunu
bekliyordum. Bunları anlatabildiğime göre karar malum. Son beş ayda 13 kişilik
üniversite sınıfımdan iki meslektaşımızı kaybedince bu dönem kotası dolmuş
olmalı.
Anjiyo
işleminden sonra kardiyoloji yoğun bakım servisine getirdiklerinde, benden
başka hasta olmadığını görüp özel sigortamın bir güzellik yapıp servisi benim
için kapatmış olabileceğini düşünmek çok hoşuma gitti; ta ki diğer hastane
acillerinden hastalar gelmeye başlayıncaya kadar. Geceyi yoğun bakımda
geçireceğimi öğrendikten sonra ilk aklıma gelen ailemle nasıl haberleşeceğim
oldu. Cep telefonumu sorduğumda, cihazlara etkisi olur diye alamayacağım
söylenince servisteki hemşirelerin kullandıkları telefonların markasını öğrenip
bir tane ısmarlasam mı diye düşünürken, refakatçımı kapıya çağırıp uzaktan
görüştüreceklerini söyleyerek sorunu çözdüler.
Yoğun bakımda vakit geçirmenin ne kadar zor olduğunu bilmiyordum.
Duvarlarda bir resim dahi olmadığı için, tesisatı inceleyip sağa sola
bakınırken karşı duvardaki saatin yavaş gittiğine karar verdim. Çünkü bu kadar
bakındıktan sonra onbeş dakika geçmiş olamazdı. Evdeki saat olsaydı kesin bir
saat geçerdi. Başka hastanelerin acillerinden hastalar gelmeye başladığında,
teslim eden ekipten ve hastadan künyesini ve hikayesini dinleyerek vakit geçirip onlarla bir gönül bağı
kurduktan sonra verdikleri ördeğe idrarımı yapmam gerektiğini söylemeleri hiç
hoşuma gitmedi. Benim gibi diğer yataklarda uzanmış çoğu benden yaşça büyük
hastaların ve karşımdaki bankoda oturan iki hemşirenin gözlerine bakarak
örtünün altına ördeği koyup birkaç deneme yaptıysam da olmadı. Nasıl oldu
anlamadım ama hemşire eğer idrarımı bu yolla yapamazsam sonda takmak zorunda
kalacağını söyledikten birkaç dakika sonra idrarımı yaptım. Gecenin sonunda bu
konuda o kadar deneyim kazandım ki artık herkese bakarak idrarımı
yapabileceğimi düşünüyorum.
Sabah doktor
kontrolundan sonra servise alındığımda odada beni merakla bekleyen eşim, kızım
ve gelinime anlatacak çok şey birikmişti. Geceyi uyumadan geçirirken
hemşirelerin aralarındaki konuşmalarından hastanedeki dedikoduları duymuştum.
Hele hafta sonu söz kesileceği için heyecanlanan hemşire kızımızın takılarını,
planlarını ve ailede yaşananları diğer hemşirelerle paylaşması ve düşüncelerini
teyit ettirmek için arada hastalara da sorması büyük incelikti.
Hastaneye
girişimden sonra hizla kötüleşen sağlık durumumun düzelmesine paralel, odaya
geçince yaşam konforum da artmaya başlamıştı. Ailemle konuşma, telefonu
kullanma, ayağa kalkma, tuvalete gitme, kahve içme, tv seyretme vs. Odada geçirdiğim bir geceden sonra doktorun
onayı ve elime verdiği reçeteyle taburcu olmak kaybettiğim eşşeği bulmak kadar
keyifliydi. Keyfimizi artıran da eşimin bir gün önce yağmurda nereye park
ettiğini hatırlayamadığı arabayı hastane etrafında yaptığımız kısa gezintide
bulup evde bizi bekleyen iki köpeğimize dönmek oldu. Akşam yurdışından gelen
oğlumun ve okuldan çıkan torunumun da katılmasıyla tüm aile bir araya
geldiğimizde bana verilen ikinci şansı
bir kadeh kaldırarak kutlayamasam da ailemi görmenin mutluluğu tarifsizdi.
14 Mart 2022