Patronun Adamları
Doğup büyüdüğüm İzmir’de bana kaz gelecek yerden tavuk esirgenmeyeceği öğretilmişti. Ticarette kar etme hedefi gibi bu da mantıklı gelmişti. Ancak dünyam genişledikçe bunun her zaman böyle olmadığını; bazı ilişkilerde kaz verip tavuk hatta sadece yumurta alındığını öğrendim.
Güneydoğuda çalıştığım yıllarda bazı aşiretlerde karın tokluğuna zor şartlarda çalışan köylülerin magazin sayfalarında ağanın İstanbul’da gece kulüplerinde çekilen resimleriyle herkese hava attıklarını gördüğümde kazla tavuğun yer değiştirdiğini anlamıştım. Daha sonraları bunun sadece aşiretlerle sınırlı olmayıp benzer durumların bazı cemaatlerde de yaşandığını öğrenmiştim. Bu insanların çok bir beklentisi olmadan, yaşamlarını ait oldukları aşiret veya cemaate adamaları ulvi bir şey midir bilmiyorum ama benim karşılık beklemeden bir şey vereceklerim listemde sadece vatanım ve ailem var.
Eminim sosyologlar bir asır öncesine kadar sarayda yaşayan bir padişah tarafından yönetilen Anadolu insanı ile derebeylik ve kilise düzenine karşı yüzyıllarca mücadele edip özgürlüğünü almış Avrupa insanı arasındaki farkları çok güzel açıklıyorlardır. Ancak ben bugün kaz verip yumurta alma kültürün bir uzantısı olduğunu düşündüğüm “patronun adamları”ndan bahsetmek istiyorum. Adamlar kelimesini deyim gereği, ancak cinsiyet ayrımı yapmaksızın insanlar manasında kullanıyorum.
“Patronun adamları”nı kendi işleri olmadığı ve bunun için para almadıkları halde; ve hatta böyle bir beklenti yokken bile patronunu, diğer çalışanlara ve kanunlara karşı cansiperane koruyan kişiler olarak tanımlayabilirim. Yaka rengi ve eğitim seviyesi ne olursa olsun, ortak özellikleri, doğru ya da yanlış olduğunu düşünmeden patronun çıkarları için çabalamak olan bu insanların, iş tanımları dışında patronu için “bila bedel” yaptıkları; en basit haliyle tavukla kazın yer değiştirmesi, en kötü durumda da kanunları çiğnemek oluyor. “Patronun adamları”nın özellikle yabancı şirketlerde takındıkları “kraldan çok kralcı” tavır ise daha da kötüdür. Yıllar önce yabancı sermayeli bir şirket çalışanının, yerel elemanların haklarını azaltması için böyle bir beklentisi olmayan yabancı patrona yol gösterip yıllar sonra aynı kazık kendine batınca feryat etmesini trajikomik bulmuştum.
Şirketlerin tam anlamıyla
kurumsallaşamaması ve devlet kurumlarındaki ortamların liyakat sistemini zedelemesi yüzünden; bir
çalışanın patronuna karşı görüş belirtmesi veya eleştiri yapmasının çok kabul
gören bir yaklaşım olmadığını biliyorum. Bu durumda doğal olarak geriye sessiz
kalmak, kerhen onaylamak veya patronun adamı olmak gibi seçenekler kalıyor. Hizmetini
veya emeğini satarak para kazanan profesyonellerin aldıkları eğitim ve milli
değerlerimiz kendini satmayı gerektirmese de bu yüzden, hala birçok yerde
“patronun adamları”nı görmeye devam ediyoruz.
18 Ocak 2024