ÖĞRENME SERÜVENİM
Muhtemelen beş yaşlarında, Türkiye’nin yokluk yıllarında sofrada tek tabaktan yemek yerken kaşığımı biraz bencilce kullandığımda “ekmeğini katık et” diye uyarılırdım. Daha oyun çağında yemeğin ne kadar değerli olduğunu ve tabaktan sadece kendi payımı yemeyi öğrendim.
Altı yaşında okula başlamadan sokaklarda gevrek satmaya çıktığımda; fırından yeni aldığım gevrekleri taze mi diye ısırıp almayan adamdan ilk ticari dersimi aldım.
İlkokul ikinci sınıfta öğretmenimiz kendi şiir kitabını herkese bedava dağıttıktan sonra görevden alınıp müdürümüz kitapları topladığında öğretmenimizin gidişine ağladım ama muhtemelen sol içerikli o şiirlerin anlamını kavrayamayacak kadar küçüktüm.
Ortaokul birinci sınıfta, yılbaşı öncesi kendi inisiyatifimle hazırlayıp sınıfa götürdüğüm bir noel baba resmini; gavur inanışı diye fizik öğretmenim Hasan Bey bana yırttırıp bir de tokat attığında sorularıma cevap verecek kimse yoktu. Annem gidip müdür yardımcısına şikayet etti diye sonradan çağırıldığım müdür yardımcısı odasında her iki öğretmenden de dayak yediğimde konuşmanın bir bedeli olduğunu öğrendim.
Lise birde tarih öğretmenim Garra Sarmat sayesinde resmini, büstünü görüp şiirler okuduğum ama tanımadığım Atatürk’ü öğrenince hayat rehberimi bulmuş oldum.
AFS ile gittiğim ABD’de çok renkli bir yıl geçirdikten sonra, 50 devletten oluşan ama bizim kısaca Amerika deyip geçtiğimiz ülkenin gücünün nereden geldiğini anladım.
Üniversite yıllarımda kötülüklerle ve hayatın acımasızlıklarıyla tanıştım. Profesyonel iş hayatına hazırlanırken akademik ortamda emeğin nasıl istismar edildiğini, mevki ve yetkinin çıkar için nasıl kullanıldığını gördüm. Uzun boykotlarda param bitip çalışmak için eve döndüğümde gerçek sorunların farklı olduğunu, slogan atıp yumruk sallayarak hiçbir şeyin değişmeyeceğini, çoğunlukla kalabalığın arkasında saklananlara fırsat sağladığını ve çözüm için katkı vermek gerektiğini öğrendim.
İş hayatıma başladıktan sonra teknik deneyim edinmenin yanında ayak oyunlarında da ustalaştım. İngilizlerden iş bitirmek için uzun vadeli strateji geliştirip kararlılıkla uygulamayı, Hollandalılardan farklı çözümler üretmeyi öğrendim. Ancak birkaç kuruş vergi indirimi için sokaklara dökülenlerin, sömürgelerinde neler yaptıklarını duymak bile istemediğini gördüğümde, onlardan insanlık ve demokrasi dersi alamayacağımı anladım.
Ülkemde ticari hayata atıldığımda düzenin kurnazlıklar üzerine kurulduğunu, en iyinin değil en kurnazın kazandığını, (legal olarak) zengin olmak için zengin olmak gerektiğini görünce kimsenin iştahını kabartmayacak bir iş seçtim. Kutlayarak açtığım o işi yirmi yıl sonra İzmir’e dönebilmek için kutlayarak kapattım ve emekli oldum. Bu yirmi yılda yaşadıklarım herkesden her şeyi beklemek gerektiğini öğretti ve bir kitaba konu olabilecek kadar farklı anılarım oldu.
Şimdi oğlum bana “çocuk ölü yatırım baba” dese de zamanında farklı düşündüğümden bir oğlum ve kızım oldu. Onlar bana doğru eğitimle ve fırsat verilirse ne kadar yararlı bireyler yetişebileceğini gösterdi. Yıllar boyunca elbette her zaman doğru kararlar veremedim ama bedelini de ödedim.
Yurtiçi-yurt dışı birçok yerde kaldım ama İzmir’den vazgeçemeyeceğimi anladım ve emekli olunca İzmir’e döndüm. Her ne kadar emeklilik bir hayat projesidir diyerek 15 yıl planlama yaptıysam da emeklilikte geçinmek için devlete sırtımı yaslayamayacağımı öğrendim.
Öğrenmenin sonu olmadığını gördüm. Yaşam hala beni şaşırtabiliyor ve ders veriyor. Yaptığım birçok şeyi mutluluk için yaptım ve bunun için de çok çaba harcadım ama mutluğun çabayla değil şansla geldiğini öğrendiğimde artık çok geçti.
25 Ekim 2023