13 Şubat 2019 Çarşamba

Bereketsiz Günler ve Ekonomik Kriz


BEREKETSİZ GÜNLER VE EKONOMİK KRİZ

Bugünlerde hala söylendiğini duysam da eskiden alışveriş sonunda satıcıyla müşteri arasında geçen bir diyalog vardı. Satıcı parasını aldıktan sonra “Allah bereket versin” der müşteri de “Bereketini gör” diye karşılık verirdi. Her ne kadar anlamına çok dikkat edilmeden harcanan birer cümle gibi görünse de; bu konuşma, satıcı için alın terinin parasını almanın, müşteri için de karşılığını ödemenin helalleşmesi gibiydi. Üretici yaptığıyla gurur duyar, satıcı sattığı malın arkasında durur, müşteri de alın teri soğumadan bedelini öderdi. Yani kimse haksız kazanç peşinde değildi.

Peki nasıl oldu da şimdi birçok yerde satıcı müşteriyi ütmek, müşteri de parayı ödememek için her yolu deniyor. Piyasa kızışınca kaliteyi düşürüp fiyatı indirmek, itinasız çalışmak, işçinin hakkını vermemek, ödemeyi geciktirmek ve bunları yaparken de kendini haklı gösterecek nedenler bulmak pek sıradan olmuş durumda. Yakın tarihimize baktığımızda;  atmışlı yıllarda küçük Amerika olma yolunda başlayan maceramızın bizi Amerika kadar güçlü yapamayıp, genç cumhuriyetin koruyup geliştirmeye çalıştığı kültürümüzü ve birçok değerimizi yok ettiğini görürüz. Koskoca bir imparatorluğun mirasını taşıyan cumhuriyetimiz, diğer Avrupa ülkeleri kültürlerini koruyup refah seviyelerini yükseltirken, şimdi onların  değerlerini ithal eder oldu. Artık bir işin nasıl olması gerektiğini anlatırken yurtdışı görmenin cakasını satarak İngiltere’de, Fransada şöyle, Almanya’da İtalya’da böyle diye örnekler verirken kendi kültürümüz ve geçmişimize bakmak aklımıza gelmiyor. Üzerimizdeki gömleğin eğreti durduğunun farkındayız da bunun başkasının gömleğini giymekten  kaynaklandığını görmezden geliyoruz. Koskoca bir iş adamının televizyonda kazanmanın yolunun peşin alıp geç ödemekten geçtiğini söyleyebilmesi ve prim yapması bu yüzden. Nakit yerine kullanılan banka çekini ödemeyi geciktirme aracı olarak kullanmayı, doğan görünümlü şahin yapmayı, zararlı kimyasalları korkusuzca tarımda, gıda ürünlerinde ve evde kullanmayı, trafikte kuralları yöresel olarak yorumlayarak uygulamayı akıl edecek kadar pratik zekalı görünüyor olabiliriz ama gerçek bambaşka. Kökünü, kültürünü ve değerlerini kaybedip yaşadığı topluma saygı ve sevgi  beslemediği için kimseyi korumak ve kollamak istemeyen bencilce yaşama güdüsünün yarattığı köylü kurnazlığı.

Bugün yaşanan ekonomik krizden çıkmak için herkesin günü kurtarmaya dönük bir reçetesi olabilir. Ama yıllar içinde kaybettiklerimizi kazanmadan bunu yapmak imkansız. Krizler ekonomik küçülmeyi gerektirebilir ama kalite ve ticari ahlak anlayışını küçülterek çözüme ulaşmak mümkün değildir. Türkiye’nin Dünyaca beğenilir bir marka olabilmesi için önce kültürümüzü ve ticari ahlakımızı geri kazanmalıyız çünkü kazancımızın bereketi ve garantisi buna bağlı.

13 Şubat 2019