BEREKETSİZ GÜNLER VE
EKONOMİK KRİZ
Bugünlerde hala söylendiğini
duysam da eskiden alışveriş sonunda satıcıyla müşteri arasında geçen bir
diyalog vardı. Satıcı parasını aldıktan sonra “Allah bereket versin” der
müşteri de “Bereketini gör” diye karşılık verirdi. Her ne kadar anlamına çok
dikkat edilmeden harcanan birer cümle gibi görünse de; bu konuşma, satıcı için
alın terinin parasını almanın, müşteri için de karşılığını ödemenin
helalleşmesi gibiydi. Üretici yaptığıyla gurur duyar, satıcı sattığı malın
arkasında durur, müşteri de alın teri soğumadan bedelini öderdi. Yani kimse
haksız kazanç peşinde değildi.
Peki nasıl oldu da şimdi
birçok yerde satıcı müşteriyi ütmek, müşteri de parayı ödememek için her yolu
deniyor. Piyasa kızışınca kaliteyi düşürüp fiyatı indirmek, itinasız çalışmak,
işçinin hakkını vermemek, ödemeyi geciktirmek ve bunları yaparken de kendini
haklı gösterecek nedenler bulmak pek sıradan olmuş durumda. Yakın tarihimize
baktığımızda; atmışlı yıllarda küçük
Amerika olma yolunda başlayan maceramızın bizi Amerika kadar güçlü yapamayıp,
genç cumhuriyetin koruyup geliştirmeye çalıştığı kültürümüzü ve birçok değerimizi
yok ettiğini görürüz. Koskoca bir imparatorluğun mirasını taşıyan
cumhuriyetimiz, diğer Avrupa ülkeleri kültürlerini koruyup refah seviyelerini
yükseltirken, şimdi onların değerlerini
ithal eder oldu. Artık bir işin nasıl olması gerektiğini anlatırken yurtdışı
görmenin cakasını satarak İngiltere’de, Fransada şöyle, Almanya’da İtalya’da böyle
diye örnekler verirken kendi kültürümüz ve geçmişimize bakmak aklımıza
gelmiyor. Üzerimizdeki gömleğin eğreti durduğunun farkındayız da bunun
başkasının gömleğini giymekten kaynaklandığını görmezden geliyoruz. Koskoca
bir iş adamının televizyonda kazanmanın yolunun peşin alıp geç ödemekten
geçtiğini söyleyebilmesi ve prim yapması bu yüzden. Nakit yerine kullanılan
banka çekini ödemeyi geciktirme aracı olarak kullanmayı, doğan görünümlü şahin
yapmayı, zararlı kimyasalları korkusuzca tarımda, gıda ürünlerinde ve evde
kullanmayı, trafikte kuralları yöresel olarak yorumlayarak uygulamayı akıl
edecek kadar pratik zekalı görünüyor olabiliriz ama gerçek bambaşka. Kökünü,
kültürünü ve değerlerini kaybedip yaşadığı topluma saygı ve sevgi beslemediği için kimseyi korumak ve kollamak
istemeyen bencilce yaşama güdüsünün yarattığı köylü kurnazlığı.
Bugün yaşanan ekonomik
krizden çıkmak için herkesin günü kurtarmaya dönük bir reçetesi olabilir. Ama
yıllar içinde kaybettiklerimizi kazanmadan bunu yapmak imkansız. Krizler
ekonomik küçülmeyi gerektirebilir ama kalite ve ticari ahlak anlayışını
küçülterek çözüme ulaşmak mümkün değildir. Türkiye’nin Dünyaca beğenilir bir
marka olabilmesi için önce kültürümüzü ve ticari ahlakımızı geri kazanmalıyız
çünkü kazancımızın bereketi ve garantisi buna bağlı.
13 Şubat 2019